(Sınırı aşağı çektim, geçin de atayım aşklar yaa)SINIR: 145 OY
53. KIYAMET SEVİNCE DEĞİL
KAYBEDİNCE KOPAR"O defter açıldığında gök gürledi ve ne zaman ki Gümüş'ün kaba elleri defterin cildini buldu, gökyüzünde içimi ürperten bir şimşek çaktı."
Saat, acıları on beş geçiyor. Mutluluğa kırk beş dakika kaldı. Ya var olmayan ihtimaller? Onlara ne demeli? Ben o ihtimallerdeyim, biraz küskün ve biraz da umutluyum ama evet, orada öylece kumsala uzanmış, her yıldıza gerçekleşmeyecek bir an için bel bağlamışım. Bekliyorum, varmayı, ulaşmayı. Gerçekle kuşanıp düşman karşısına çıkmayı...
Aniden etrafımı çepeçevre saran gök gürültüsü beni olduğum yerde kıskıvrak yakalarken avuçlarımın arasındaki buruşuk kâğıdı var gücümle sıktım ve Kıvanç'a döndüm bilinçsizce. Gözleri, derin bir kuyuyu anımsatan o uçsuz bucaksız gözleri bana dönmedi ama direksiyonu sıkı sıkı tutan elinin biraz gevşediğini fark ettim. "Ne kadar kaldı varmamıza?"
Cevap, arka koltukta avuçlarını sıkan o yaralı adamdan geldi: "Beş dakika," dedi Gümüş. "Şimdi sağdan döneceğiz."
Islak saçlarımı sol omzuma aldım ve başımı koltuğun başlığına yaslarken arkaya doğru döndüm. "Peki, ya nasıl gireceğiz içeri?"
Gümüş derin, manidar bir nefes aldı. "Anahtarla," dedi bir eliyle ensesini kaşırken. "Bendeki anahtarla gireceğiz. Ne olur ne olmaz diye çıkartmıştı bana yedeğini. Şeyden önce..." Gümüş devamını getirmedi, ben de öyle. Yalnızca önüme döndüm ve hem yolu hem de manzaramı izlemeye devam ettim. Canım zaten sıkkındı, ihtimaller daha da boğuyordu beni. Mesela, ya Betül bizi sadece oyalıyorsa? Ya oraya gittiğimde hiçbir şey bulamayacaksam? Ya hepsi zaman kaybıysa... Derince bir soluk aldım. Göğsüm bu solukla daraldı, sıkıştı. Aklım bulandı. Gümüş'ün benimle aynı hissedip hissetmediğini merak ettim. Gözlerim yeniden ona kaydı. Başı eğik, omuzları çökük ve bakışları pusluydu. Şüphesiz ki durumumuz, birbirinden çok daha farklıydı. Onu anlamak için, kafasının içine girmek için empati yapmak yetmiyordu, bir bütün halde o olmam gerekiyordu besbelli. Dişlerimi dudaklarıma geçirerek başımı sertçe koltuk başlığına yasladım yeniden. Daralmıştım.
Boğuk ve yağmurlu hava da kasvet dolduruyordu benim göğüme. Sesli bir nefes aldım. Hava almaya, bu yolculuğun bitmesinde derhal şimdi ihtiyacım vardı çünkü beklemek ölümdü, azaptı. Yanımdaki iki adama -ki bunlardan biri göğsü yarılmış bir aşıktı- umut yüklemiştim, bir ihtimal var demiştim. O ihtimalin kurtuluş mu yoksa ölüm mü olduğunu öğrenecektik az sonra. Az sonra. Her şey bu iki kelimenin içinde saklıydı esasında. Avuçlarımı yeniden var gücümle sıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kantinci Komando - Texting +18
Short StoryEvde, boş vakitlerinde sıkılan ve üniversitesi online olmuş bir kız eğlenmek için ne yapabilir? Bizim kızımızın, askerliğinde kantinci olan bir adamla eğlenmek istediği doğru, peki; ya yazdığı adam kantinci değil de bir komandoysa? Münire: PATATES M...