"47 - Ölüm Yalnızca Toprağa Girmek Değildir"

4.2K 334 121
                                    






47 - ÖLÜM YALNIZCA TOPRAĞA
GİRMEK DEĞİLDİR

Kıvanç ve Münire'yi anımsattığını düşündüğünüz şarkıları buraya yazar mısınız?

🪶

Kalkın, şehirler yansın; analar ağıt yaksın. Gökyüzü fırtınaya teslim oldu, üstünü örtün; üşümüştür o da benim gibi. İçim yanıyor ama tenim buz kesti. Üşüyor gibiyim. Belki de gerçekten üşüyorum, kız çocuğunun dizleri de dişleri gibi titriyor. Biri soğuktan sebep, diğeri de korkudan.

Yardım çığlığı için çok geç, biliyorum ama ölecek gibi hissediyorum. Böyle değildi. Böyle olmamalı. Bir şey yapmalıyım. Betül ne yapıyor, bilmiyorum. Bir planı mı var yoksa beni... Beni kaderime mi bıraktı?

Bırakmasın, kader sevmez beni. Yıllar boyu bunu gördüm ben. Tanıklık ettim.

Ben kaderin üvey evladıyım.

Adam beni hızlıca yayı çıkmış koltuğa doğru fırlattığında bir çığlık döküldü dudaklarımdan. Yaklaşmasın diye ellerim havaya kalktı.

"Dokunma bana, köpek!"

Bağırdım. Sesimin son kırıntısına kadar sövüp bağırdım. Bu birkaç günde ne oldu, Betül'ün bu adamlarla olayı ne, bilemedim. Kafam karışık, darmadağın. Aklımda bin bir tilki, bir söyleşiye tutulmuş. Kavga var, merak, itiraz ediyorlar.

Acaba diyorum, annem beni merak etmiş midir? Çok mu etmiştir yoksa az mı? Korkmuş mudur?

Ya İdil, ne düşünüyordur?

Kıvanç'ı aklıma bile getirmek istemedim bu esnada, özellikle adam bana yaklaşırken.

Kıvanç Tanyeri, benim sırtımı yasladığım karlı dağım, sular altında, gözyaşlarım altında kalmıştır şimdi. Nefes almak haramdır ona, kendinde değildir. Ne uyumuş ne de yemek yemiştir.

Öyle olmasın, yemek yesin; uyusun ve bitap düşmesin istedim. İmkansızı dileyip istedim.

Ama ben en çok da şimdi, buraya gelmesini istedim. Çünkü benim sevgilimin yamaçları aşılmazdır. Tırmanmaya çalışanın sonu ölümdür, bunu biliyorum ve ben de o dağın en tepesindeyim. Kıvanç burada olsa eğer kimse yaklaşamazdı bana. O dağa beni sevgilim çıkarttı, bilirim ki yalnızca onun izni vardır yanıma çıkmaya. Başkası ne bana dokunur orada ne de yaklaşır.

Adam, kirli yüzünü okşadığında, "Seni almak hesapta yoktu, biliyor musun?" diye sordu yayvan bir gülümseme eşliğinde. Olduğu yerde gerindi. "Ama amma da ses çıkarttın. Dedik ki bundan iyi eğlence olur, iyi inler."

Koltuktan çıkan ve ucu biraz da olsa keskin olan yaya doğru belli etmeden yaklaştığımda, "Betül'ü neden istiyorsunuz?" diye sordum. Hayır, bağırdım. Merak ele geçirdi duygularımı.

Karşılığında yalnızca kollarını sıvadı. "Betül dediğin o kız bizim liderlerden birinin kızı, yakını. Elimizde büyüdü, yedirdik de içirdik de amma velakin bu güzel kız, gitti de bir Türk askerinin tuttu elinden. Yapma, dedik. Sana buluruz birini, evlenir; çocuklarına bakarsın. Okula gönderir, eline kalem, kâğıt verirsin. Dinlemedi, çocuk aklı işte."

İstemsizce bir gülüş peyda oldu yüzümde.
Bu adam ciddi miydi?

Dilimi şaklatıp yayı avucuma sakladığımda, "Ne zamandır dağlara okul yapar, dağlarda dolaşanın eline kalem verir olduk?" diye sordum ve yayı daha sıkı tuttuğumda kışkırtırcasına öne doğru eğildim. "Bildiğim kadarıyla siz kalem değil, çocuğun eline keleş veriyordunuz. Okula da değil, üstünde bombayla çarşıya, pazara yolluyordunuz... Haksız mıyım, akılsız herif seni?!"

Kantinci Komando - Texting +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin