"17 - İmza, Kantinci."

10K 487 59
                                    



17. İMZA KANTİNCİ

Kıvanç: Geldik sağ salim, haberin olsun.

Kıvanç: Tatlı rüyalar, Küçük Hanım.
(04.12)

Kıvanç sizi arıyor... (11.09)
Çağrı sonlandırdı.

Kıvanç: Bak diye aradım.

Kıvanç: kapının önünde senin için bir şey var.

Kıvanç: Şanlıurfa'dan getirmesi biraz zor oldu, bence sesli bir teşekkürü hak ettim.

Kıvanç: ne dersiniz hanımefendi?

Telefonun sesine uyanarak hızlıca Kıvanç'ın attığı mesajları okuduğumda, başına bir şey gelmemiş olması derin bir iç çekmeme sebep olmuştu. Yazdığı diğer bir cümle ise yüreğimi hoplatırken, telefonumu pijamamın kenarına sokuşturarak seke seke kapıya doğru gittim.

Kapı eşiğinde bu heyecanlı, nefes nefese hâlimi gören annem, "Yavaş kızım, düşüp kıracaksın bir yerini!" dediğindeyse ona bakmamıştım bile. Aklım fikrim bana aldığı hediyedeydi.

Beyaz kapı, uyguladığım güçle çirkin bir ses çıkararak açıldı. Bakışlarım anında yere kayarken koca bir karagül buketi, dizimin titremesine sebep oldu. Bir hıçkırık koptu dudaklarımdan. Tek bacağımla eğilmeye çalıştığımda, olmayan dengemin azizliğine uğradım ve bileğimi burkarak hızla yere çakıldım. Dudaklarımdan kaçmaya hazırlanan çığlık, avucumun arasından boğukça çıktığında mutluluk gözyaşları yüzümü ıslatıyordu. Paspasın üzerinde sürünerek buketi kucakladım.

Ağlamak istiyordum ama uzun zamandır ilk defa üzüldüğüm için değil, sevindiğim için; değer gördüğümü hissettiğim için.

Babamdan ve seyirci topluluğundan sonra ilk defa biri bana çiçek almıştı ama ilk defa, biri bana en sevdiğim çiçeği almıştı.

Parmaklarım titrerken karagüllerin arasındaki kıvrılmış notu açtım. Şöyle başlamıştı: Kendi değerinin farkına varması gereken o tatlı kıza...

Bir hıçkırık daha dudaklarımdan çıktığında annemin sesimi duymaması için elimin üzerini sertçe ısırdım ve okumaya devam ettim.

Senin gibi nadide bir kızın, nadide bulunan bir çiçeği çok sevmesine şaşmamalıyım aslında. Bunu senin için getirttim, zor oldu ama zor olan her şey daha güzeldir, Küçük Hanım. Aklında bulunsun.
Bu notun sonuna gelmeden önce de kokusunun senin kokunla yakından uzaktan bir alakası olmadığını söylemek istiyorum. Senin kokun ne kadar uçsuz bucaksız denizlere aitse, bu güllerin kokusu o kadar maviliğe hasret kalmış kara parçası. Bu gülleri, solsalar da sakla, Münire. Sana en karanlık gecelerin de sabahı olduğunu hatırlatsın.

İmza, Kantinci.

Son yazdığını okuyunca ağlamam öyle şiddetlendi ki ne annemin bana "Kapı önünden çekil, elaleme bizi rezil ediyorsun." deyişi umrumda oldu ne de bileğimin acısı. Tek elimle ayak bileğimden tutarak oturuşumu düzelttiğimde, sırtımı kapıya yasladım ve karagülleri var gücümle göğsüme bastırdım. Kokularını çok severdim. Bana kalırsa kırmızı güller sonsuz aşkı, karagüllerse bir sonun içine hapsolmuş acılı ama yürek yakan aşkı anımsatıyordu. Bana sonu, maddi alemde bitişi olan ama maneviyat aleminde kavuştuğu o ebediyeti hatırlatıyordu.

Ellerim titreye titreye buketi göğsüme yasladım ve telefonumu çıkardım. Nasıl göründüğümü hiç umursamadan uygulamanın video bölümüne girdiğimde, kaydı oynatmaya başladım.

İlk birkaç saniye aval aval, kırmızı bir surat ve sulu gözlerle ekrana baktım. Ardından boştaki elimle gülleri yukarı kaldırdığımda, "Sen çok iyi bir adamsın," diye mırıldandım ve bir hıçkırık daha döküldü dudaklarımdan. Sesli bir şekilde burnumu çektim. "Beni ne kadar mutlu ettiğini anlatamam. Sen... Sen iyi ki varsın. İyi ki yazdığım o kantinci değil de senmişsin... Of! Ne diyeceğimi bilmiyorum ve belki de saçmalıyorum ama iyi ki sensin işte." dedim sızlana sızlana.

Videoyu ona atarken de bir daha izlemedim. İzlersem işlerin sarpa saracağını ve videoyu sileceğimi biliyordum ama ilklerle dolu bugünde, ilk defa üzerine düşünmeden tüm duygularımı, hissettiklerimi dile dökmüştüm.

Yine de kaydı izlersem belki pişman olurdum, olmak istemedim.

Bana bacağımı kaybettiğim günden bu yana ilk defa biri değerli olduğumu hissettirmişti. Küçüklüğümdeki o görkemli, övgü ve sevgi dolu günlerden sonra bir boşluğa düşmüştüm ve o düşüşüm, bugün biri tarafından fark edilmişti.

Kıvanç bunu fark etmiş ve elini uzatmıştı bana. Bu, yıllar sonra bana uzatılan ilk yardım eliydi.

Anlık olarak telefonuma gelen bildirimle gözyaşlarımı silerek kilit ekranını açtım.

Kıvanç: Böyle ağlama.

Kıvanç: Ağlaman için göndermedim o gülleri sana.

Kıvanç: O güllerin seni güldürmesi gerekiyordu, Münire.

Kıvanç: Üzmesi değil.

Kıvanç: Hem sen nerede oturuyorsun?

Kıvanç: Apartman boşluğu mu orası, neresi?

Kıvanç: üstünde ince bir tişörtle duruyorsun, üşüteceksin.

Münire: üşütmem

Münire: ya da kalkayım direkt ya

Kıvanç: Kalk bakalım

Kıvanç: ve ağlama, tamam mı?

Münire: tamamm

Kıvanç: ses kaydı* (gülerek "Ne sözü bu?" diye soruyor.)

Seke seke odama dönmeye çalıştığımda gülümseyerek cevabımı yazdım.

Münire: Yine söylüyorum ki bu,

Münire: Küçük Hanım sözü.


BİLİYOM KISA OLDU AMA BAYRAM ZİYARETLERİ ARASINDA YAZDIM ARKADAŞLAR

İYİ BAYRAMLAARRRR
ÖPÜYOM SİZİİİ Bİ DE DÜZELTEMEDİM AŞKUŞLAR YARIN BAKARIIM

OY ATAN BAYRAMDA SÜLALEDE EN ÇOK PARAYI ALSIN İNŞ SLDMŞSMDĞSLDŞSŞ
❤️

Kantinci Komando - Texting +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin