"22 - Seni Bu Kaldırımda Bekleteceğim!"

9.6K 444 138
                                    




22. SENİ BU KALDIRIMDA
BEKLETECEĞİM


"Uzm. Çvş. Nejat Söylemez, emredersiniz komutanım!"

Askerin bir anda içtiği çayı bırakıp bağırmasıyla yerimde sıçradım ve bakışlarım hızla bir nöbet tutan askere, bir de ona çay getiren ve Kıvanç'a selam veren askere kaydı.

Kıvanç kolumu tuttuğunda onu başımla onayladım. Askerle birkaç şey konuşacağını belli etmişti gözleriyle. Aslında bu, benim de işime gelirdi çünkü yürüyüşüm, gerçekten dikkat çekiyordu. Kıvanç'ın gözlerine akın eden soru işaretleri, benim üzerime atılmaya hazır toprağa gömülüyordu sanki.

Kıvanç'ın arabanın uzaktan kumandasıyla kapıları açtığını gördüm göz ucuyla. Adımlarıma fazlaca dikkat ederek arabaya vardığımda, henüz rahatlamak için çok erken olduğunu biliyordum; çünkü gördüm. Kıvanç, beni bu konuda kolay kolay rahat bırakmayacak, sorulara boğacaktı.

Bir nefes ciğerlerimi yakarak ilerlediğinde, Yüzbaşı Fehmi'ye -gerçi ona Fehmi Abi diye seslenmemi istiyordu- anlattıklarımı zihnimde tarttım ve yolcu koltuğuna oturdum.

Aslına bakılırsa her şeyi anlatmış sayılırdım.

Suratıma bastırılmaya çalışılan ve en nihayetinde başarılı olunan krem, üzerinde kırmızı bir kapan, içinde de muhtemelen kurtlara ait bir dişin amblemi bulunan mendili anlatmıştım. Beni yakalayan adam kısayken beni ilk başta götürdükleri yerden çıkaran ve geldiğim yerde herkesi kovan adamın upuzun olduğunu, delici mavi gözlerinin insanı deliliğe sürüklediğini söylemiştim ve demiştim ki; bu adam, Deli Kurt'muş. Ona öyle seslendiler.

Ona neden öyle dediklerini ise hâlâ bilmiyordum. Geriye dönüp baktığımda o adama dair aklımda kalan en belirgin şey, göğsünde derin bir pençe izinin olduğuydu. Adamın görünüşüyse bir hayli ürkütücüydü, baktığına korku salıyordu.

Onu görür görmez dizlerim, hayır, dizim titremiş; çığlıklar atmıştım ama karşılık olarak yalnızca çığlık atarsam dilimi de keseceği hakkında tehdit etmişti.

Birkaç saat beni orada yalnız bıraktı. Ne bana dokundu ne de rahatsız etti. Yalnızca başka bir odada telefon görüşmeleri yaptı. En çok ilgimi çeken konuşması, bir kadınlaydı. Kadına sakin sakin derdini anlatmaya çalışıyor gibiydi fakat başarılı olamamış olacak ki telefonu kulağıma yaslamış ve benden takıldığı bir kızmışım gibi davranmamı istemişti.

Telefonu kulağıma yaslar yaslamaz hoş bir kadın sesi kulağıma dolmuştu ve o kadın şöyle söylemişti: "Seni yakalayıp içeri tıkmazsam bana da Ahu demesinler!"

Sözleri üzerine, kadının bir polis olduğunu düşünmüştüm. Bu yüzden hızla Deli Kurt'un planını deşifre etmiş ve "Lütfen beni kurtar, bu adam beni zorla tutuyor! Manyağın teki!" diye bağırmıştım.

İşte o an, Deli Kurt'un bana gerçekten dokunduğu andı. Tenime saplanan parmakları bana cellatım olduğunu fısıldamış ve ılık nefesi nefesimi tehdit ederek yüzümde gezdiğinde, Tanyeri'ye selamlarımı ilet, demişti. Yalnız selamım asker olana gitsin, demişti bir de üzerine.

Hemen sonrasında da boğazıma yine aynı amblemin işlendiği bıçağı dayamıştı.

Tam o an, öleceğimi sanmıştım.

Demiştim ki kendi kendime, sonum geldi.
Sonum, hayallerim boynuma urgan olmuşken geldi. Beni bir kurt gibi pençelerinin arasına aldı ve o pençeleri, boğazıma sapladı. Bana huzursuzluğun tanımı gibi gelen mavi gözleriyle Deli Kurt'un bıçağı, aslında pençeleri, onun silahıydı.

Kantinci Komando - Texting +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin