Part - 2
28. DÖRTLER VE PEMBELER
LANETLİDİRDüğme, bozuktu.
Oğlan, birkaç defa basmaya çalıştı ama sonuç değişmedi. Çabası nafileydi.
Bu gencin eline, kumandası bozuk bir bomba verip öylece kucağımıza yollamışlardı.
Sakince yanına doğru adımladım. "Yaklaşma," dedi ama umursamadım. "Korkma," dedim ona. Başını yere eğdi. Başının kesilmesinden korkarak başını eğdi. "Öldürecek misiniz beni?" diye sordu. Sonunu kabulenmiş gibiydi. Sessiz kaldım ilkte, elimse kolunu sıkı sıkıya tuttu. "Nerelisin," diye sordum, havadan sudan konuşur gibi. Doğrusu, gibisi fazlaydı.
"Ağrı, komutanım." dedi. Başımla onayladım. "Ee," diye başladım söze. "Nasıldır sizin oralar?"
Şaşkın bakan gözleri, gözlerimin kıyılarına kayığını çekti. "Ço-çok güzeldir, komutan." dedi titreyen sesiyle. Korkusu öyle yoğundu ki elimi sol göğsüne kaldırsam yakalardım, avuçlarıma hapsederdim hislerini.
Yüzümü ifadesiz tuttum. "Hiç zarar gelsin ister misin sizin mahalleye, merkeze, koşuşturduğun o sokaklara?"
Oğlanın gözlerine fırtınaların armağanı, iki yaş doluştu. Elinde konaklayan kolumla bedenini sıkıca sardım. "Cevap versene lan!" diye bağırdım, onu bana bakmaya zorlarken. Belki de ifadesizliğim, buraya kadardı. "Ocağına taş düşsün, izini kazıdığın her şey yanıp kül olsun ister misin? Konuşsana oğlum!"
Ellerimin arasında bir kuş gibi titreyen bedenine bağlı başı, iki yana devrildi peşi sıra. Diğer elimle de çenesini tutup yüzünü yerden kaldırdım. Gözlerine diktiğim gözlerim karşısında yere düşer gibi oldu. "Ayakta dur lan!" dediğimde komutumla kendine geldi. Bilinci, bedenini terk etmiş gibiydi. Dilimi öfkeyle ağzımın içinde gezdirdim.
"Senin de Ağrı'nı yakalım oğlum!" dedim onu tüm gücümle sarsarak. "İçinde tanıdığın kim, ne varsa patlatalım gitsin amına koyayım! İster misin," bir kere daha hızla sarstım onu. Bu defa, daha da şiddetli bir hâlde... "İSTER MİSİN OĞLUM, CEVAP VER!"
"HAYIR!" diye bağırdı oğlan, varıyla ve yoğuyla. "İstemem komutanım!"
Kolundan ittirdiğimde ayakları bir kayaya takıldı ve doğruca üzerine yatırdı bedenini. Sert düşüşü onu inletirken içimde sönmek bilmeyen nefretle burun kemerimi sıktım.
Nefret, bedenimi ele geçirdi çünkü üç er şehit oldu bugün. Üç evin ocağı söndü.
Ve şimdi, hemen bu oğlana bir çare bulmazsam sayı dörde çıkacak ama dört, olmaz. Dört, lanetli. Dört rakamı, yasın çığlığı.
Oğlanı ensesinden tuttuğum gibi kaldırdım ve Salih'i çağırdım yanıma. Silahını omzuna yaslayarak yakınımda bitti. Yutkunurken "Sen ne yapacağını biliyorsun," dedim duygusuz bir sesle. Gözlerim değmedi silah arkadaşıma, kanayan yarasına da, ona da. "Biliyorum komutanım," dedi. "Bende."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kantinci Komando - Texting +18
KurzgeschichtenEvde, boş vakitlerinde sıkılan ve üniversitesi online olmuş bir kız eğlenmek için ne yapabilir? Bizim kızımızın, askerliğinde kantinci olan bir adamla eğlenmek istediği doğru, peki; ya yazdığı adam kantinci değil de bir komandoysa? Münire: PATATES M...