"32 - Kumru Tanyeri"

7.5K 405 116
                                    




32. KUMRU TANYERİ
🪶 | Manga, Cevapsız Sorular

Hayvanlar yalnızca canları yandıklarında, yaralı olduklarında saldırırlarmış.

Ama ben de canım yandığında, Kıvanç'a saldırdım.

Mercan canı yandığında, arkadaşı olan garson kızın bile isteye aklına girerek aslında bana saldırdı ve ben bunu, Mercan bana o kızla birlikte dalga geçer gibi öpücük atarak fotoğraf atınca anladım.

Meğerse dün o karşılaştığım kişi ve hareketleri, yalnızca Mercan'ın birer oyunuymuş. Mercan, kaybetmeyi yedirememiş. Hakkı dolsa da hileyle, hurdayla dahil olmuş yeniden oyuna. Aslında buna şaşırmamalıydım çünkü Mercan, pekala, kural tanımayan biriydi ve elbette ki; susup çekilmeyecekti kenara. Üstüme oynayacaktı.

Düşüncelerin ve yitip giden arkadaşlığın azizliğine uğrayan bedenim, kasılan bacaklarım karşısında isyan etti ve üşüdüğümü, iliklerime kadar hissettim. Bu his, çok da yalnız değildi açıkçası. Onu da asla bırakmayan, peşinde dolanan bir yokluk vardı ki; kemiklerimi sızlatıyordu.

İnsanın kemikleri sızlar mıydı?

Benim sızlıyordu işte.

Bir de elimde, sanki huzurun kaynağı bildiğim kokusunun kaynağına ulaşabileceğim bir harita vardı, o harita aslında Kıvanç'ın bana aldığı güllerin sarıldığı o kâğıtta saklıydı ve Kıvanç, o gülleri ezer ezmez kaybetmiştim ben umudumu. Kemiklerim, belki de en çok bu yüzden sızlıyordu.

Gerçi zaten herkes gidiyordu, bununla ilgili pek bir sorunum da yoktu ama... Çok erken değil miydi? Biraz daha kalsa olmaz mıydı mesela?

Gözlerim saniyelik olarak saate kaydıktan sonra, burnuma yasladığım peçeteyi açarak tüm yüzüme bastırdım. Gözlerimden yaşlar akıyor olabilirdi ama sanki içim de kan ağlıyordu. Her yanım acıyla kavruluyordu da ben, zamanı geri alamıyordum işte.
Ama keşke alabilseydim, keşke ben, bendeki yaranın acısını bilip aynısını da Kıvanç'ta açmasaydım.

Pişmandım.

Söylediğim her söz, her yalan için çok pişmandım.

Eve geldiğimden beri penceremin kenarında ben, Kıvanç'ın beni beklediği, konuştuğumuz, öpüştüğümüz, üzerinde sarılıp birbirimizin yarasına deva olduğumuz o kaldırım kenarına baka baka ağlıyordum.

Kıvanç beni bırakıp gittiğinden beri sevdiğim her şey de zaten bana düşman kesilmiş gibiydi. Belki de hep düşmanlardı ama ben yeni yeni görüyordum her şeyi. Kıvanç'ın gelişi, bana bakışı, beni sarışı öyle şeyler değiştirmişti ki bende, öyle gözümü açmıştı ki; eski Münire için her şey daha zor olmuştu şimdi.

Sahi, nasıl dönecektim eski halime eğer o bana dönmezse?

Ve daha doğrusu, o olmadan, beni bebeği gibi sevip kucaklamadan önce ben kime sırtımı yaslıyordum ki?

Hatırlamıyordum. Ben, Kıvanç'tan öncesini silmeye öyle meyilliymişim ki; babamın elimden tuttuğu bu kaldırımdaki anılarımızı hemencecik rafa kaldırmış, sadece Kıvanç'ın benimle olduğu anıları kazımıştım oralara.

Ben, fark etmeden çok şeyim yapmıştım onu ve en acısı da, bunu o beni bıraktığında anlıyordum.

Canımı canına eş saydığım adam beni bırakıp gittiğinden beri, dört saat olmuştu. Dört koca saat için tamı tamına dört iplik parçaladım. Ona aldığım o iplikleri, dağ başında kuruyan, buz tutan ellerine eldiven örmek için kullanacaktım ama kendimi tutamadım, parçaladım.

Kantinci Komando - Texting +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin