18°

6.6K 669 215
                                    

İyi bir insan değildi ama kötü de değildi. İnsanları kırmamaya çalışır kimseyi ötekileştirmezdi. Çünkü Atakan bunları kendi deneyimlemiş ve insanın canını nasıl acıttığını iyi öğrenmişti. Üniversite bir sevgilisi vardı. Onlar aynı bölümde okuyan iki yaşıt gençti. Fikirleri ve hayata bakış açılarının farklı olması ikisi için de önemli olmamıştı. 19 yaşındalardı. Bu normaldi. Atakan ilişkinin ilk zamanları çok mutluydu, birlikte zaman geçirmek onu keyiflendiriyordu. Biraz da körleşmişti. Bu körlüğün kırılma anı ise tanık ettiği bir telefon konuşmasıydı.

"Kimseye hayır diyemiyor. Eziğin teki. Geçen sefer onunla dalga geçen çocuğu bile affetmiş. Görmen lazım, kimsenin karşısında fikirlerini savunamıyor. Karakteri oturmamış, bir benliği bile yok. Bir ortamdan ayrılsa kimse yokluğunu fark etmez."

Bu cümleleri canını öyle çok acıtmıştı ki o gün pes etmişti. Kendini değiştirmedi. Bu konuda bir kararı yoktu. Sadece sevgilisi sandığı kişiden ayrılmıştı. Onun hakkında böyle konuşan kişiyi onun deyimiyle hayatında tutacak kadar ezik değildi. Bir daha da ilişkisi olmamıştı. Onu bu şekilde kabul edecek kimse yoktu. Atakan kendini buna inandırmıştı. Meğerse insanları kırmamak, hayır diyememek büyük aptallıkmış. Bunu öğrenmişti. Öğrenmişti ama ders çıkaramamıştı.

"Atakan iyi ki kabul ettin. Sen olmasan kimse yapamazdı."

Çünkü benim dışımda kimse bu kadar aptal olamaz, dedi içinden.

"Neden böyle bir kutlama şekli düşündünüz?"

Serra ve yanındaki başaşçı yardımcısı Aslan onu bir köşeye sıkıltırmış yapacakları sürprizi anlatıyorlardı. Otelin yıl dönümü dün akşamdı. Atakan ertesi gün her zaman geldiği vakitte işe gelmişti. Her şey olağan ilerliyordu. Tahir ve Mete dün gerildiklerinden dolayı Tahir onların yanına çok uğramıyordu. Atakan mutfağın kapatılmasına yakın Serra'nın çağırmadıysa işi bırakıp onun yanına gitmişti. Aslan da onun yanındaydı. İkisi heyecanlı bir şekilde konuşmaya başladıklarında Atakan tepki verememişti.

"Tahir başka türlü doğum gününü kutlamamıza asla izin vermez. Hem ona da biraz ceza olsun. Ağzıma sıçıyor her gün."

Atakan, Aslan'ın konuşurken şekilden şekile giren yüzünü inceledi. Aslan'la çok konuşmazlardı. İkisinin çalıştıkları bölüm farklıydı. O yüzden sarışın çocuk onun nasıl biri olduğunu bilmiyordu.

"İyi de neden beni seçtiniz?" Kurbanlık koyun olarak onu seçtikleri için biraz üzülmüştü.

"Tahir'i gerçekten sinirlendiren bilen iki kişi var: biri sen, biri Mete." Çok kibarlardı. "Mete asla kabul etmeyeceğinden seni düşündük."

Neden sadece pasta alıp kutlamıyorlardı? Saçma sapan bir tiyatro döndürmeye gerek var mıydı? İşin sonunda emindi ki o zarar görecekti.

"Düzgünce tekrar anlatır mısınız?"

"Bak şimdi." diye söze atladı Serra. "Mutfak kapanacağı zaman soyunma odasına en son sen gideceksin. Biliyorsun, Tahir üzerini orada değiştirmiyor ama bugün oraya gidecek. Çünkü ofiste ben olacağım."

"Sonra da siz yalnız kalınca odanın kapısını kilitleyeceğiz." Aslan devam etti. "Tahir delirir büyük ihtimalle. Sen o kapıyı falan kırmadan önce onu oyala. Biz de o sıra içeriyi ayarlayacağız. Sonra gelir kapıyı açarız ve sürpriz."

Atakan yapmacık bir şekilde gülümsedi. Berbat bir plandı ve Atakan'ın ağzına sıçılacaktı. Bir defa tamam dediği için bir şey de diyemiyordu. Serra tamam artık dağılalım, dediğinde Atakan mutfaktaki yerine geçip işine devam etti. Bu sırada gözü sürekli saatteydi.

Sıfır HataHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin