16°

6.5K 617 197
                                    

"Bazen en umutsuz olduğun anda küçük bir delikten sızan ışık yolunu aydınlatır. Sırtını dönüp o ışığı kapatma." Abisine geri dönmek istediğini söylemişti. Bu sözler bile onu yatıştırmıyordu. Pes etmek istememişti. Ailesini utandırmak istememişti ama çok canı yanıyordu.

"Abi, beni sevmiyorlar. Yeteneksiz oluşum hep yüzüme çarpıyor."

"Sen yeteneksiz değilsin, Atakan." Sarışın çocuk ayağıyla çimi eşeledi. Sonra dağılan toprak parçalasını eğilip düzeltmeye çalıştı. Kulağına tuttuğu telefondan abisinin sesi duyulmaya devam ediyordu. "Hem kim sevmiyormuş seni? Nereden çıktı bu fikir?" Salih abisi beş dakika önce aramıştı. Atakan bunu fırsat bilip herkesin güle oynaya yemek yediği masadan sessizce kalkıp otelin bahçesinin sessiz kısmına gelmişti.

Toprak olmuş elini üzerine sürüp ayağa kalktı. Gözleriyle uzaktaki iki masaya baktı. Tahir'in pişirdiği etleri herkes bir güzel yemişti. Atakan bir parça bile sokmamıştı ağzına. Kendince bir karar almıştı. Tahir Zeybek'in pişirdiği yemekleri zorda kalmadıkça ağzına bile sokmayacaktı.

"Espri yapmaya çalıştım, kimse gülmedi." Abisinin gülme sesi telefonun diğer ucundan geldiğinde ofladı. Keşke o espriyi yapmasaydı. "Gülme, abi." dedi mızmızlanarak. O insanların arasına dönmek istemiyordu. Zaten Mete de gelmemişti. O gelseydi, gülerdi. Hem belki o gelseydi Temurhan da gelirdi.

"Oğlum esprine gülmediler diye seni sevmiyorlar diyemezsin." Atakan daha fazla konuşmak istiyordu. Hatta eve gitmek istiyordu ama şimdi giderse insanlar ne olduğunu sorup duracaktı. Bu da daha çok göze batmasına sebep olacaktı. "Ben kapatıyorum abicim. Sen de canını sıkma. Git insanların arasına karış." Demesi kolaydı. Abisi telefonu kapattığında sarışın çocuk telefonunu cebine attı.

Yavaş adımlarla iş arkadaşlarının olduğu tarafa yürürken birkaç göz ona döndüğünde yürüyüşü bile bozuldu. İnsanlar ona baktığında düzgün yürüyemiyordu bile. Hala boş olan sandalyesine oturup masanın üzerinde bulunan ıslak mendille toprak olmuş elini temizledi. Gidip yıkasa daha iyi olurdu ama lavabonun nerede olduğunu bilmiyordu.

"Kiminle konuşuyordun?"

"Abimle." Aleyna başını sallayıp bardağındaki içecekten bir yudum aldı. Atakan'ın tam karşısında oturan genç çocuk onun boş olan tabağına bir parça et bıraktığında Atakan ona baktı.

"Hiç yemedin." Atakan onu tanıyordu. Restoranın içki bölümünde çalışan bir çocuktu ama adını hatırlamıyordu. "Et sevmez misin?" Atakan birden gelen bu jest yüzünden ne yapacağını bilemedi. Tabağına bırakılan ete baktı. Yemek istemiyordu.

"Severim." Esmer çocuk onun bu sözüne gülümseyip ağzına patates attı. Yaşıt olmalılardı.

"O zaman afiyet olsun." Atakan çatalına uzanarak etten küçük bir parça kesti. Keşke böyle bir şey yapmasaydı. Atakan itiraz edebilseydi eğer asla bu lokmayı yutmazdı ama edemedi. Boğazından zor geçen lokmadan sonra karşısındaki çocuk yine ona baktı. "Adım Mustafa bu arada."

"Atakan ben de."

"Biliyorum." Çocuk yamuk bir gülüş attı. O sırada masadaki herkesin bakışları Atakan'ın arkasına kaydığında sarışın çocuk yavaşça arkasına döndü. Tahir Zeybek, zebellah gibi başında dikiliyordu.

"Nasıl beğendiniz mi yemekleri?" Atakan onun konuştuğunu duyduğu gibi önüne dönmüştü. Uzun beden hala arkasında dikiliyordu.

"Çok güzel olmuş şef."

"Ellerine sağlık şef."

"On numara olmuş şef."

Herkes Tahir'e yıkama yağlama yaparken Atakan sessiz kalmıştı. Elindeki çatalla önündeki eti didikliyordu. Şerefsiz, güzel de pişirmişti. Hayatında yediği en lezzetli etti. Onlar konuşmaya devam ederken Atakan masanın üzerindeki telefonunu alıp oynamaya başladı. Bakacağı bir şey olmadığı için galeriye falan girip çıkıyordu. Telefonda da vakit harcayamadığında ayağa kalkmak için ellerini sandalyenin kolluk kısımlarına koymuştu ki büyük iki el, onu omuzlarından kavrayıp hareket etmesini engelledi. Bir anda gelen bu fiziksel etkiyle ne yapacağını bilemedi. Kafasını kaldırıp baktığında Tahir sanki elleri onun omzunda değilmiş gibi insanlarla konuşmaya devam ediyordu.

Sıfır HataHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin