29°

4.6K 489 94
                                    

"Sonra beni çağırdılar ve yemeğimi götürdüm." dedi sarışın çocuk heyecanla. Ailesiyle geçirdiği 2 gün ona çok iyi gelmişti. Bu yüzden arkadaşlarıyla neşeli bir şekilde konuşabiliyordu. "Ama çok heyecanlandım."

"Ee tabi oğlum, normal." Atakan telefon ekranının sağ üst tarafında bulunan Öztürk'ün yüzüne baktı.

"Bence de." dedi Öztürk'ün görüntüsünün sol tarafında bulunan Temurhan. İki gündür Atakan'a neler olduğunu düzgünce anlatması için yalvaran ikili nihayet emeklerinin sonuçlarını almıştı. Sarışın çocuk ikisini de görüntülü aramıştı ve dakikalardır konuşuyorlardı. Daha doğrusu Atakan konuşuyordu, onlar dinliyordu.

"Sonra yemeğimi anlatmaya başladım." diye devam etti. Ekranda arkadaşlarının yüzüne bakamadığı anlar da o zaman başlamıştı. Yemeğini anlatırken söylediği cümleleri onlara da söyledi ve tepkilerini bekledi.

"Şimdi 1 dakika." Öztürk ilk konuşan olduğu için ona bakmıştı. Esmer çocuk evlerindeki koltukta oturuyordu. Temurhan da kendi evindeydi ama yanında Metehan yoktu. Bu saatlerde restoranda olmalıydı. "Öfke, sevgi falan ne demek lan o?"

"Ben de anlamadım. O söz aklına bir anda mı geldi yoksa biri mi sana anımsattı?" Temurhan'ın yüzündeki gülüşe baktı. Her şeyi biliyormuş gibi gülüyordu.

"Ata sen kitap falan mı okuyorsun kanka? Geçen de şiir falan söylüyordun."

"Şiir falan değildi o ve evet, kitap okuyorum arada."

"Herkes sen mi kelaynak?"

"Temurhan sen de abim gibi bana saçma saçma sözler söyleme."

"Sen de bana geçen gün mavi tang balığı diyordun."

"O ne demek?" dedi Atakan dönen garip konuşmaya tepki olarak. En azından konu ondan sapmıştı.

"Ya kayıp balık nemoda dori var ya mavi balık."

"Evet var galiba." Tam hatırlamıyordu ama vardır herhalde, diye düşündü.

"İşte bu balık filmde hafıza kaybı yaşayıp duruyor diye öyle diyor bana." Atakan onlara inanamıyordu. Öztürk deli gibi gülmeye başladığında Atakan da kendini tutamadı.

"Gülün siz gülün." Temurhan'ın sesi sitemliydi ama o da gülüyordu. Atakan oturduğu yatağından ayağa kalktı. Telefonu kendisine tutarken odadan dışarı çıktı. Çok susamıştı, mutfaktan bir bardak su alacaktı. "Eviniz ne güzelmiş, Atakan." Sarışın çocuk telefonu tezgaha sabitleyip sürahiden kendisine bir bardak su doldurdu.

"Bir gün siz de gelin."

"Olur." dedi Temurhan hemen. "Bizim memleket Konya ama hiç gitmiyoruz. Zaten gitsek ne olcaksa ama sizinki öyle mi ne güzel yer."

"Bizimki de Kayseri."

"Berbat."

"Sensin berbat." Yine başlayacaklardı.

"Neyse bir çık konuşmadan Allah'ın ergeni de abilerin ciddi bir şey konuşsun." Resmen çocuğu kovmuştu.

"Zaten işim var diye kapatıyorum. Görüşürüz Atakan. Çabuk dön." Öztürk telefonu kapattığı gibi Temurhan'ın bakışları değişmişti. Atakan gelecek sözleri az çok tahmin edebiliyordu. Çünkü Temur'a ne zaman Tahir'den bahsetse kumral çocuk Atakan'ın bilmediği bir şekilde bakıyordu ona. Atakan'ın çözemediği bir şeyleri çözmüş gibi davranıyordu.

"Atakan şimdi dürüst ol ve bana cevap ver. Sen Tahir'den hoşlanıyor olabilir misin?"

"Hayır." dedi hiç düşünmeden.

"Düşünmedin bile ama ben bunun savunma odaklı bir cevap olduğunu biliyorum. Bana güvenebilirsin."

"Sana güveniyorum zaten." Evde kimse olmadığı için rahatça konuşabiliyordu. Tekrar odasına geçip yatağına uzandı. "Ondan hoşlanmıyorum elbette. O kadar da ezik değilim."

"Ne alaka?"

"Benim gibi biri Tahir Zeybek gibi birinden hoşlanarak sadece kendine zarar verir. Asla olmayacak bir şeye tutunması gerekir."

"Erkek olması önemli değil yani?" Atakan daha önce aşık olmadığı için önemli mi, değil mi bilmiyordu ama sanırım buna takılmazdı. İnsanların karakterlerini çekici bulurdu. Ama Tahir ve o mu? Atakan buna sadece gülerdi. Tahir'in ondan nasıl haz etmediğini her gün görüyordu. Adam elinde olsa onu kovacaktı bile. Kesin yarışmayı kazandığı için çok üzgündü. Ne de olsa eline geçen, Atakan gibi vasat bir şeften kurtulma şansı, ellerinden kayıp gitmişti.

"Değil herhalde."

"Atakan."

"Efendim?"

"Bunu kendine yapma."

"Neden bahsettiğini bilmiyorum." Anlamıyordu. Bu konuşmanın anlamı neydi?

"O gün ona çok öfkelendin, değil mi?"

"Evet."

"Peki neden?"

"Bana jüri olduğunu söylemeyip benimle resmen dalga geçtiği için ve ondan istediğim ödül zaten yarışmanın ödülüymüş."

"Kafanı çalıştır biraz. Ödül belli olmadan önce sen ona ondan ders istediğini söylüyorsun ve şansa bak ki adamın jüri olduğu yarışmanın ödülü de aynı şey oluyor."

"Yani?"

"Yanisi aptal çocuk." Temurhan biraz kızmışa benziyordu. "Tahir senin istediğin şeyi sana verebilmek için yarışmaya ödül olarak onu ekledi. Zaten yarışmanın 100.000₺'lik ödülü vardı. Neden masterclass ekleme gereği duysunlar ki?"

"Eklemeseydi de bana ödülü verebilirdi. Ekleyerek herkese o şansı sundu. Bana özel değildi yani."

"Sen öyle san. Tahir'i senin anlattıklarından biraz olsun tanıyabildiysem gururdan yürüyemiyordur herif. Sırf gururundan böyle bir şey yaptı. Zaten sana ders verecekti ama bunun mantıklı bir açıklaması yoktu. Uygun bir kılıf uydurmak için de yarışmanın ödülü olarak ekledi. Sana ders veriyorum çünkü yarışmayı kazandın, demek için."

Bulmaca mı çözüyorlardı belli değildi. Tahir Zeybek karmakarışık bir adamdı.

"Neden böyle bir şey yapsın?"

"Senin öfkenin ardında ne varsa ondan."

"Saçmalama lütfen." Tahir'in ondan hoşlandığını söylüyordu. "Tahir benden hoşlanıyor mu yani?"

"Ben öyle bir şey demedim. Senin öfkenin arkasında ne varsa, dedim. Senin öfkenin ardından Tahir'den hoşlandığın mı var?"

Temurhan bunu hep yapıyordu. Atakan bunu ilk zamanlardan beri fark etmişti. Kumral çocuktan bir şey saklamak imkansız gibi bir şeydi. Hatta Atakan kendi düşüncelerini kendine bile saklıyordu ama aynen şimdi olduğu gibi Temurhan'dan saklayamıyordu.

"Ben kapatıyorum. Sonra konuşuruz." Telefonu bir anda kapatıp yatağın bir köşesine attı. Yatakta  cenin pozisyonuna geçip battaniyesini üzerine çekti. Uyumak istiyordu. Uyumak ve hiçbir şey düşünmemek.














-T

Sıfır HataHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin