"Geldiğinden beri böyle mi?"
"Ne yerinden kalktı ne de ağzına bir şey soktu. Öyle sessizce oturuyor."
Atakan konuşan ikilinin seslerini duyabiliyordu ama sanırım onlar bunun farkında değildi. Çünkü oğulları hakkında endişeli bir şekilde konuşmaya devam ediyorlardı.
"Bu habersiz ziyaret nereden çıktı?"
"O ne demek bey." Annesi Nuray hanımın sinirli sesi Atakan'ın yüzünde küçük bir tebessüm oluşmasına neden oldu. "Burası onun evi elbet gelecek."
"Onu mu dedik hanım? Kötü şey mi olmuş, onu diyorum."
Atakan yaklaşık 2 saat önce gelmişti memleketine. İstanbul'a giderken yaptığı otobüs yolculuğunun aksine bu sefer uçağa binmeyi tercih etmişti. Belki en kısa zamanda dönmek istemişti evine belki de sadece oradan uzaklaşmak istemişti.
"Bahsettiği yarışmayı mı kazanamamış?" Babası hala annesini sorguya çekmekle meşguldü. Hüseyin bey de oğlunun durumu hakkında endişeliydi.
"Kazandım baba." dedi Atakan onların daha fazla meraklanmasını istemediği için. Köyde bulunan evlerinin arka bahçesindelerdi. Atakan plastik bir sandalye çekmiş, temiz havanın keyfini çıkarıyordu. Habersiz geldiği için ev sakinlerini evde bulamamıştı. Annesi o geldikten 1 saat sonra komşudan geldiğinde Atakan'ı görmüştü. Daha sonra da hemen babası Hüseyin beyi aramış eve çağırmıştı. Atakan onlar gelmeseydi belki daha saatlerce otururdu o sandalyede. Düşünmesi gereken meseleler vardı ve işin içinden çıkılacak gibi değildi.
"Kazandın mı?" Annesi sonunda sandalyeden kalkan oğluna kocaman sarıldı. Doğrusunu söylemek gerekirse kadın çok korkmuştu. Atakan 2 haftadır neredeyse her gün annesini arayıp katılacağı yarışmadan bahsediyordu. Nuray hanım onun için ne kadar hevesli olduğunu görmüştü. "Oy, kınalı kuzum benim." Yanaklarına bırakılan sulu öpücükler Atakan'ın bir nebze olsun iyi hissetmesini sağlamıştı. "Buz gibi olmuş yanakların. Yürü içeri." Yüzünü iki eliyle kavrayan kadın, hemen oğlunu kolundan kavrayıp eve doğru sürükledi. Atakan sıcacık evlerine girince ısınmıştı. Memleketi her ne kadar İstanbul gibi soğuk olmasa da dışarıda saatlerle oturacak kadar sıcak değildi.
"Aç mısın Atakan'ım?"
"Değilim anne." Atakan salonlarında bulunan koltuklardan birine yerleşti. Babası da onun gibi oturmuştu ama annesi hala telaşla ayakta dönüyordu. "Anne otur sen de. Bir şeye ihtiyacım yok." Kadın onu dinlemiyordu bile. Mutfağa gitmişti.
"Anan sen ne desen de rahat durmaz oğlum." dedi babası. "Sen de bakayım bana neyin var? Yüzün bembeyaz, gözlerin pancar gibi kızarmış. İşten mi çıkardılar seni?" Babasının aklına ilk bunun gelmesine kızamıyordu. Çok normaldi böyle düşünmesi. Sonuçta bu Atakan'ın başına ilk kez gelmiyordu.
"Hayır." İşten çıkarmamışlardı. Atakan kendisi isteyerek gelmişti. Aslında tam olarak öyle de sayılmazdı. Yarışmanın sonunda kazanan ismi anons ederlerken Atakan ismini duyduğunda karar vermişti buna. Uzaklaşması lazımdı. Üzerindeki bir ton yorgunluğu atmak için ailesinin yanına gelmek istemişti. Ya da kaçmak mı istemişti? Kimden kaçıyordu?
"Al iç bunu." Annesi elindeki kupayı ona uzatıp yanına oturdu. Atakan sıcak süt dolu bardaktan bir yudum aldı. Annesi hep içtiği gibi içine bol şeker atmıştı. Yoksa asla içemezdi.
"Yarışmadan sonra dinlenmek için baş şefimizden izin istedim." Yarışmadan sonra onu evine götürmeyi teklif eden Tahir'e söylemişti. Onunla aynı ortamda durmak istemiyordu. Kazandığı için sevinememişti. Yaptığı yemeği sunarken söylediği sözlerin anlamını kendisi bile çözememişken Tahir'in ona bunu sormasını istememişti. Belki de sormazdı. Tahir Zeybek'in umrunda bile olmayan bir şey olabilirdi. Zaten Atakan izin istediğinde de hemen "Tamam." demişti. "Gidebilirsin." Böyle dediği için de üzülmüştü. Ne diyecekti ki başka? Sonra da yarışmanın olduğu otelin önünden bir taksiye binip havaalanına gitmişti. Uygun bileti bulması tamamen şanstı. Saatlerce beklemesi gerekse de memleketine geleceği bir uçak bileti bulmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sıfır Hata
Fiksi Remaja"Beceriksiz bir aşçı olduğunu kabul ediyor musun?" Kabul etmiyordu. Bu mesleği yapabilmek için ailesinin yaptığı fedakarlıkları göz ardı edemezdi ama karşısındaki adam onu mahvediyordu. Hissettiği duygular yüzünden canı yanıyordu. "Evet." "Evet ne...