Bölüm Şarkısı: Ayla Dikmen ~Anlamazdın
Yorumlarınızı eksik etmeyiniz, iyi okumalar!
Bölüm 1: İlk Bakışa Tutunan Vurgun
2000 ~Hüzünlü Eylül Ayından Bir Gün~
Dilerim ki mutlu ol sevgilim
Ben olmasam bile, hayat gülsün sana
Günahım boynunda
Ağlayan bir çift göz, bıraktın arkanda...Cızırtılı radyodan duyulan şarkıyla içli bir nefes çektim içime. Mavilerime yedi yıldır olduğu gibi bir hüzün sıçramıştı biliyordum ki. Çünkü yedi yıldır benim gözüm ne zaman ki yansımama çarpsa karşısında gördüğü şey hüzünle beslenmiş bir çift göz oluyordu. Dünyanın bütün hüzün kuşlarını gözlerime toplamıştım sanki. Öyle ya, göçen kuşlar gözlerimi yuva beller ve vakti gelse bile uçup göç etmezlerdi. Hüznün yuvasında doğup büyüyenler huzura bile uçamaz olmuşlardı.
Bir şarkıydı anıları kara kutusundan devirip gönülde derin bir yara açan. Belki de bir kelamdı. Bir bakış, bir koku, onun kokusu... Onun bana artık ilişmeyecek o kokusu. Kalbim, kalbimin özü ve kalbimi deşmekten bir an bile şüpheye düşmeyenimin, bana artık uğramayacak olan o kokusu...
On sekizimde kalbime düşen tohum, ben büyüdükçe göğüs kafesimin parmaklıkların aşıp da taşmıştı. Fakat ben bilemezdim yirmi yedimde o çiçeklerin boynunun büküleceğini. Çünkü o bir aşık gibi kalbime sevgisini işlerken bir katil gibi de gelip kendi elleriyle toprağıma zehir vereceğini hiç tahmin edememiştim. Benim güvendiğim dağlara yalnızca kar yağmamış, beni de o dağın altında bırakmıştı. Ben onu bir dağ bilmiştim, o da bile isteye üzerime yıkılıp beni öldürmeyi seçmişti. Ne denirdi ki, varsın ölüm bile ondan gelsin... Ben o dağı, üzerime toprak bilir ve yerin altında çiçek açmaya devam ederdim. O bilmezdi, bilemezdi, zaten kimse bilsin de istemezdim; fakat bu kalp attığı son ana kadar onun çiçeği solsa bile toprağından ayrılamazdı.
Sahiden ardında ağlayan bir çift göz bırakmıştı. Öyle çok ağlamıştım ki tamam, demiştim, tamam daha da fazlası gelmez bu gözyaşların. Gelirmiş... Gelirmiş be azizim. Gündüzünde renkli elbiselerimi giyer, çok sevdiği renkli bandanalarımı takardım. Fakat vakit geceye denk düştüğü an, benim bahtıma da düşen bir litre gözyaşıydı.
Saatler boyu yüzünü görmesem yüreğime sızı düşerken ne vakit onca yıl ayrı düşecek hâle gelmiştik biz? Her gece, sabahında ona kavuşacağım diye uyurken nasıl olmuştu da yıllar bizi hasret bırakmıştı? Ne tuhaftır, oysaki ömrümüz akıp gidecek ve biz hep birlikte yaş alacağız zannediyordum...
"Açmışsın yine muslukları Müjgan Hocam." İşittiğim sesle birlikte öğretmenler odasında olan Zeynep Hocaya döndüm. Işıldayan iri gözleriyle suretime büyük bir içtenlikle bakıyordu. Burada üniversiteden arkadaşım olan Kenan'dan sonra en iyi anlaştığım öğretmen arkadaşlarımdandı. Müdürün gözüne girmeye çalışan içten pazarlıklı tiplerin aksine herkese elinden geldiğince yardımı dokunan hoş bir kadındı. Göğsüne doğru dökülen dalgalı kahverengi saçları, aynı renkteki ışıldayan kahve hareleri, açık pürüzsüz teni ve balık etli bedeniyle muntazam bir görüntüye sahipti. Buradaki ilk yılımda tanışmıştık onunla. Onun da aynı şekilde ilk yılıydı, bu yüzden de en çok biz birbirimize yoldaş olmuştuk.
"Hüzünlü bir şarkı şu zalim radyodan taştı mı, dayanamıyorum işte." dedim alaycı tutmaya çalıştığım bir ses tonuyla. Boğazımda bir yumru ile ömür geçirmeye alışmış olsam da dışarıya karşı o neşesine tutunmaya çalışan münzeviydim. Yıllar, ellerime maskeler tutuşturmuştu ve her defasında ne olursa olsun gül demişti bana. Gül Müjgan, sen sadece gül! Yıllar geçsin, canın bedeninden gitsin, yaşarken ölümü iliklerine kadar yaşa ama sen yine de hep gül Müjgan! Gülerdim ben de, ne yapsın bu garip Müjgan? Gözünde yaş kalmayacak o Müjgan aynı zamanda da hep gülsün!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ankara'da Aşık Olmak
RomanceDoksanlı yıllarına heba olmuş bir aşkın öyküsüydü onlar. Davasına ve sevdasına düşkün olan adamın, sevdasından vazgeçmek zorunda kalışıydı... "Bana bir gün, ne davamdan ne yârimden geçerim, demiştin. Sen davana sadık kaldın da yârine sırtını döndün...