Çok Şanssızdı

3K 267 31
                                    

Medya : Mavi'nin dövmesi. Dövme 'Kuzey Yıldızı' adlı bölümde geçen diyaloglarına göndermedir.

5 yıl sonra Amsterdam...

Aren

Elimde ki dosyayı masaya atıp geriye yaslandım. Daha fazla çalışmak istiyordum ama gözlerim acıyordu artık. Saate baktım. Gece yarısını geçmişti. Kapı çaldı. İçeri Çağan girdi.

"Kardeşim ne bu hırs. Şirkette senin. Bu kadar yorma kendini."

"Çalışmak iyi geliyor." dedim.

Masamın önündeki berjerlerden birine oturdu.

"Buradan öyle görünmüyor ama. Gözlerinin altı simsiyah olmuş. Eve git de dinlen biraz."

"Gideceğim. Sen neden buradasın bu saatte?"

"Hannie'yi bekliyordum. Senin yüzünden tatlı meleğimde bu saatlere kadar çalışıyor."

"Çıkmasını söylemiştim. Ayrıca asistanımdan uzak dur."

"Hayır söylemedin ve biz senin yüzünden randevumuza çıkamadık." dedi somurtarak.

"Çağan çalışanlarla ilişkiyi onaylamadığımı biliyorsun."

"Ben bu kız için klasik müzik konserine bile gittim Aren'cim. O yüzden sen ne dersen de etkileyemez beni."

Güldüm.

"Sahtekar. Sen nefret edersin klasik müzikten."

"Zafere giden yol dikenli, kemanlı ve çellolu."

Güldüm.

"Yarın akşam iş kitleme kıza. Konser var yine."

"Bakarız."

"Bakarız deme. Hem bu sefer Türk bir piyanist geliyor. Ben de merak ediyorum. Çok gençmiş. Ama çok yetenekli diyorlar."

Piyanist deyince gerildim. Sandalyemde doğruldum.

"Kimmiş?" dedim.

"Adı Mavi Mavi." dedi gülerek.

Kalbim hızla çarptı. Yıllar sonra ilk kez bu kadar yakın olacaktık. Çoktan atlattığımı düşünmüştüm ama yine de kalbim heyecanla çarptı.

"Sen dünyaca ünlen ismin Mavi Mavi olsun. Babası İbrahim Tatlıses hayranı sanırım. Oğlu piyanist olunca nasıl yıkılmıştır adamcağız." O gülerken aklımda sadece o derin mavi gözler vardı.

"Sen de gel. Bilet bulabilir miyiz bilmiyorum ama." dedi.

"Konser nerede?"

"Splendor. O yüzden erken çıkmamız gerek."

Sadece bir saat uzağımdaydı. Derin bir nefes alıp kravatımı gevşettim.

"Çok yorgun görünüyorsun. Git de dinlen."

"Konser saat kaçta?"

"Çok ilgilendin. Gelecek misin?"

"Bilmiyorum. Saat kaçta?"

"Dokuzda. Geleceksen haber ver. Birlikte gidelim."

Kafamı salladım. Çağan çıktığında aklımda sadece Mavi'nin güzel gözleri vardı. Bilgisayarı açıp konser afişine baktım. Kendi fotoğrafı yoktu. Telefonumu açıp beş yıl önce çektiğim fotoğrafına baktım. Kollarımın arasında huzurla uyuyordu. Ona hala öfkeliydim ama bu fotoğrafını silmeye kıyamadım.

"Beş yıl. Sensiz geçen beş yıl ama yine de unutturmuyorsun kendini. Her zamanki gibi çok bencilsin." dedim.

Çalan telefonumla Mavi'nin görüntüsü gitti. Arayanı meşgule atıp ofisten çıktım. Sessiz evime doğru yol aldım.

....

Okuduğum hiçbir ifadeyi anlamayınca dosyayı kapattım. Masamdaki konser biletine baktım. Saate baktım. Dokuz buçuk olmuştu. Sahnedeydi. Yüzlerce insan onu dinliyordu. Onu ilk kez dinlediğimde kalbim heyecanla atmıştı. Şimdi yüzlercesi etkilenecekti. Babasına yazdığı parçayı çalınca ağlayacak mıydı? Ya da benim ona çaldığım parçayı çalacak mıydı? Telefonuma gelen mesajla düşüncelerimden sıyrıldım.

Çağan video atmıştı. Uzaktan da olsa Mavi'yi görünce ellerim titredi. Çok güzel çalıyordu. Bitirince bir alkış tufanı koptu. Video biter bitmez sandalyemden fırlayıp ofisten çıktım. Yol bir saat sürüyordu. Ben yetişemeden konseri bitecekti muhtemelen ama yine de onu görmem gerekiyordu. Zaman sanki bükülmüştü. Yol hiç bitmeyecek gibiydi ama sonunda ulaştım. Bileti kapıdaki görevliye gösterip koşar adım içeri girdim. Mavi sahnedeydi. Kalbim deli gibi çarpıyordu. Daha yakından görmek için sahnenin önündeki yerime geçtim. Uzansam tutacaktım sanki. Parça bitince alkışlar başladı. Utandığında olduğu gibi kızardı yanakları. Yanına gitmek istiyordum. Kollarıma almak istiyordum. Tekrar çalmaya başladığında dünya durdu sanki. O güzel sesini duyduğumda nefesimi tuttum. Şarkı bittiğinde kalkıp selam verdi. O sahneyi terk edene kadar zaman durdu sanki. Omzuma dokunan elle irkildim.

"Aren. Ne zaman geldin?" Çağan'ın sesiyle kendime geldim.

"Şuna bak en öne kurulmuş bir de. Beraber gelecektik hani."

"Son anda karar verdim." dedim.

"Şimdi ne yapacaksın peki? İşin yoksa bizimle gel. Bir kaç Türk'le tanıştım. Piyanistin kulisine gideceğiz."

Kafamı salladım. Kulise yürürken içimde tarif edemediğim bir heyecan vardı. Aslında ona çok kızgın olmalıydım. Kalbimi parçalamıştı. Şimdi onun için atmamalıydı. Kapıyı tıklattıklarında ayaklarım yere çivilenmişti sanki. Kapı açıldığında onu gördüm. Aynanın önünde oturmuş kendisine bakıyordu. Saçları uzamıştı ama onun dışında tamamen aynıydı. Gözlerinde boşluk yoktu artık. Anlamlı bakıyordu. Gördüğünü hissettiriyordu. Bakışları üzerimizde gezdi. Bana baktığında gerildim. Ama bakışları üzerimde durmadı. Yanındaki adama dönüp soran gözlerle baktı.

"Arkadaşlar Türk. Seni görmek istediler." dedi adam.

Bize tekrar döndüğünde gülümsüyordu. Gamzeleri ortaya çıktı.

"Hoş geldiniz." dedi tatlı bir tebessümle.

"Merhaba Mavi bey. Konser çok güzeldi." dedi tanımadığım biri.

"Teşekkür ederim." dedi hafifçe kızararak. Sertçe yutkundum. Onlar konserle ilgili sohbete daldıklarında sadece izliyordum. Beni tanımamıştı. Gözlerini açtığında yanında değildim ama hiç merak edip fotoğrafıma da mı bakmamıştı? Hiç mi aklına gelmemiştim? Onun hayatında hiç mi iz bırakmamıştım? Kolunu kaldırıp saçlarını geriye attığında tüm düşüncelerimden sıyrıldım. Bileğinde ki dövmeyi gördüğümde kalbim hızla attı.

"Dövmeniz çok hoşmuş." dedi bir kadın.

Mavi dalgınca dövmesine baktı.

"Bir anlamı var mı?" dedi Çağan.

Mavi dövmesindeki yıldızı okşadı.

"Kime ait olduğumu gösteren bir işaret sadece." dedi.

"Çok şanslıymış." dedi bir kadın.

Mavi acıyla gülümsedi.

"Çok şanssızdı." dedi.


MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin