-0.4-

3.4K 425 212
                                    

Akşam arabayla Namjoon'un evine gittiğimde arayıp kapıda olduğumu söylemiştim. Birkaç dakikaya ineceğini söyleyip kapadığında arkama yaslandım ve gözlerimi kapadım. Son birkaç günde ummadığım şeyler yaşamıştım. Bir anda ayrılmamak için çırpındığım sevgilimden ayrılmış, başka biri için neredeyse aklımı kaçıracak hale gelmiştim.

Düzenimin bozulmasını sevmezdim. Bir buçuk yıldır devam eden ilişkiyi bitirmek demek yeni birileri ile tanışmak demekti ve her şeye yeni baştan başlamak demekti. Bir insanı yeni baştan tanımaya başlamak eziyetten başka bir şey değildi ama bu Taehyung ileyken önemli değildi. Düşüncelerimin böyle çabucak değişmiş olmasını ben de beklemezdim ama aşk, insana beklemediği şeyleri de yaptırırdı. 

Telefonum çaldığında Minghao'nun ismini görmemle kaşlarımı çattım.

"Efendim?"

"Jeongguk, çok kötüyüm ben."

"Bir sorun mu var? Anlat bana."

"Neden bitirdik? Duramıyorum, yapamıyorum ben. Lütfen bize bir şans daha ve..-"

"Bunun mümkün olmayacağını biliyorsun Minghao. İlişkimizi bitirmeyi bir süredir düşünüyordum zira. Birbirimizle vakit geçirmiyorduk, yan yana bile gelmiyorduk. İkimizin de bizi heyecanlandıran insanlara yönelmeye hakkı var, eminim atlatacaksın bu durumu kısa zamanda."

"Ben seni istiyorum ama!"

Ahizeye doğru bağırdığında sabırla konuşmaya devam ettim.

"Ama ben seni istemiyorum Minghao. Heyecan hissetmiyorum, sevgi hissetmiyorum. Noktalamamız bizim için en iyisi olacaktı, lütfen bunu kabullenmeye çalış. Hatıralarımda güzel kal. Bunu bozma lütfen."

"Bu iş bitmedi, bitmeyecek de, duydun mu beni?! Yeniden o heyecanı hissetmeni sağlayacağım!"

Telefonu yüzüme kapadığında derin bir nefes verip sinirlenmemeye çalıştım, yediremiyordu, bu hallerine kızmamam lazımdı.

Namjoon arabasının kapısını açıp bindiğinde kasılmış yüzüme bakmış, kemerini bağlarken hafifçe sırıtmıştı.

"Minghao muydu?"

"Öyle, biraz başım ağrıyacak gibi."

"Halledersin sen."

Arabayı çalıştırıp park yerinden çıktım ve oynayacağımız parka geldim. Basket sahasına girip biraz ısındık ve ardından karşılıklı maç yaptık. İlkinde o kazanmıştı, ikincisinde de ben. Dinlenmek için yere oturduk, tellere sırtımızı vermiştik, tek bacağımı kendime çekip elimi dizimden sarkıttım ve suyumu içmeye devam ettiğim sırada Namjoon konuşmaya başladı.

"Ne ayak bu Taehyung işi? Birden bire Minghao'dan ayrılmana sebep olacak ne yapmış olabilir?"

"Belki çok cheesy ve salakça gelecek ama güldü, Namjoon. Sadece güldü ve beni mahvetti."

Gülüp koluma vurduğunda şişede kalan suyu saçlarımdan boşalttım. Birkaç kez geriye doğru taramamın ardından diğer dizimi de kendime çektim.

"Onu hep görüyordum. Jimin Yoongi ile flörtleştiğinden onların masasına gidiyordu ve, ben bakıyordum işte onlara. Gözüme çarpıyordu, öncesinde dikkatle incelemiyordum ama bir süre sonra masadaki kimseyi değil, yalnızca onu izlediğimi fark ettim. Ona aşık olmadan beş gün önce garip bir his baş gösterdi midemde, Japonca koi no yokan deriz buna. Kişinin ilk tez tanıştığı birine duyduğu aşık olacağı hissi. Minghao'yu hatırlattım kendime çokça, görüşmesek de o benim sevgilimdi. Sonra, o gün her şey patlak verdi işte."

Cherry Blossom×TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin