-4.4-

2K 322 116
                                    

Soobin içeri hışımla girdiğinde irkilerek bakışlarımı ona çevirdim. Üzerime atlayıp sıkıca sarıldı, hafifçe tebessüm edip beline sarıldım.

"Ödümü kopardın, Toshiro hyung bekle dedi ama onu bile takmadım resmen. Ağzıma sıçacak kesin."

Kıkırdayıp onunla beraber uzandığımda göğsüme burnunu sürtüp kafasını kaldırdı ve bana baktı.

"Seni anlatman için zorlamayacağım. Bunun Taehyung ile ilgili olduğunu görüyorum, hyung, siz birbiriniz olmadan yapamazsınız. Aranızdaki sorun her neyse eminim çözülecek ve eski halinize döneceksiniz."

"Benden sıkılmış mıdır sence?"

Kısık çıkan sesimle şokla bana baktı ve gözlerini kırpıştırdı.

"Bu, bu zamana kadar duyduğum en komik şey hyung. Saçmalama, çok düşünüyorsun, bu huyundan nefret ediyorum. Tabii ki de sıkılmamıştır, ölüyor sana aşkından, hiç görmüyor musun sen? Bunu düşünmen bile..-"

"Herkes aynı şeyi söylüyor, belki ben saçmalıyorum evet ama, of, bilmiyorum Soobin, artık onu mutlu edemiyormuşum gibi geliyor."

"Yanında olduğunda, ona en ufak bir şekilde temas ettiğinde bile gözlerinden kalpler fışkırıyor, utanmasa kucağından inmeyecek. Ben kitaplarda gördüğüm aşkı ilk gez gerçek hayatta da gördüm. Gerçi sizinkisi aşk değil, bambaşka, kimsenin anlayamayacağı bir şeye evrildi."

Burnunu yeniden göğsüme sürtüp aşağıdan bana boncuk boncuk baktığında içime yayılan hisle gülümsedim, o almasaydı ne yapardım bilmiyordum. Soobin benim eksik yanımdı. En masum, en tatlı tarafımdı. 

"Bunları düşünmen bile ona haksızlık, aşkınıza haksızlık. Yapma hyung, çok düşünmeye başladın yine, bu sana zarar veriyor. Eminim bir yanlış anlaşılma yaşanmıştır, düzeleceksiniz, hatta eskisinden daha da bağlı olacaksınız birbirinize. Şimdi, sana yemek yapayım mı? Ama zehirlenmeme garantisi veremem, haberin olsun."

...

"Ya Jeongguk ne olur gidelim. Bak eğleneceğiz, ne olur."

"Ben eğlenmek istemiyorum Jimin, gidin başımdan."

Kapıyı kapatacakken Namjoon tutup itmişti ve derin bir nefes verip gözlerimin içine baktı. 

"Bana bak sikik, aşk acısı çekiyorsun anlarım. Ama üç gündür evden dışarı çıkmıyorsun."

"Ona gitmeme izin vermiyorsunuz çünkü lan!"

Bağırıp salona geçtiğimde açık kapıyı kapatıp yanıma gelmişlerdi, Toshiro hyung da bağırışımla odaya girdi.

"Bir şey yok hyung, her zamanki Jeongguk siniri."

"Namjoon, sabrımı sınıyorsun, gidin."

Jimin kollarını göğsünde bağlayıp ağırlığını tek ayağının üzerine verdiğinde arkama yaslanıp derin bir nefes verdim. Evet, nutuk başlıyordu.

"Jeongguk, üç gündür yaptığın tek şey ağlamak. Pişman oldun, gitmek istedin, seni biz durdurduk evet çünkü biraz zamana ihtiyacınız vardı. Ama şimdi toplanıp konuşmamız lazım. Taehyung da çok perişan olmuş."

Gözlerimi dolduran bu cümleyle burnumu çekip yüzümü sıvazladım ve derin nefesler alıp vermeye başladım. Dayanamıyordum artık, çok zordu, yemin ederim onsuzluk ölüm gibiydi. Ne yediğim yemek yemekti, ne de içtiğim su suydu. Bomboş hissediyordum. Aptallık yapmıştım, onu o gün gönderip kalbini kırarak, kapının dışında bırakarak aptallık yapmıştım. Her ne kadar pişman olsam da duymuştum ağlamasını, açamamıştım kapıyı, aptaldım, niye tutup içeri çekmemiştim ki? Ağlatmıştım onu, seni ağlatanları ağlatmak istiyorum derken onlardan biri olmuştum, hatta daha fazla üzmüştüm çiçeğimi. Yapma, demişti bana ama ben bencillikle dinlememiştim onu, yalnızca kendi kırık kalbimi düşünmüştüm, nefret ediyordum kendimden, nasıl bu kadar bencil olabilirdim ona karşı?

Cherry Blossom×TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin