-0.2-

4.5K 449 408
                                    

Aradan beş gün geçmişti.

"Of be Jeongguk be. Akşam sendeyiz, haberin olsun. Biraz yüzmek istiyorum."

"Belediye kursu mu lan benim ev?"

Jimin göz devirip bana baktığında Namjoon ve Seokjin birbirlerine vurup gülüyorlardı, sesleri beynime batıyordu resmen.

Rüyamda onu görmüştüm. Kimseye onun hakkında soru soramıyordum bir türlü, kulağına gider de yanlış anlar ve korkar diye çekiniyordum sanırım zira babamın kim olduğu belliydi. Bu yüzden insanlar çekinirdi benden, onun benden korkması ise en son isteyeceğim şeydi.

Halbuki babamla tanışsalar, asla çekinilmeyecek ve anlatılan tipik 'yakuza' kavramına uymadığını anlarlardı.

"Akşam toplanıp gelebilirsiniz, Jimin, sen gelmeyeceksin ama."

Yanımdaki bedene doğru çevirdim bakışlarımı konuşurken, onunla uğraşmak eğlenceliydi, bedensel olarak çok tepki veriyordu.

"Ulan bir de arkadaş olacaksın bana. Gelmiyorum lan. Israr etsen de gelmiyorum."

Hafifçe sırıtıp elimdeki kağıttan topu suratına attım, yüzünü buruşturup göz devirmişti.

"Şaka yaptım gel hadi."

"Hayır gelmeyeceğim."

"Tüh, halbuki istediğin oyunu da almıştım, Namu'yla beraber oynarız artık."

Gözlerini kocaman açıp bana dönmüş, kafasını omzuma yaslayıp sırnaşmıştı. Küfür edip ittim ve sırıttım.

"Canım kankam benim be, sen istersin de ben gelmez miyim ha?"

"Sırnaşık piç. İki dakikada şekil değiştiriyor."

Seokjin ile atışırlarken arkama yaslandım ve gözlerim yine onu aradı, öğle saatindeydik, birkaç masa ileride arkadaşları oturuyordu ama o yoktu. Bizimkilerle konuşurken biraz daha bakındığım sırada birisi bir anda yemekhaneye girmiş, koşturarak tam yanımdan geçeceği sırada yan masamdaki Pilwon piçi sandalyeyi itmişti ve koşan kişi aniden kucağıma düşmüştü. Refleksle belinden tutup kendime çektim. Önce burnumu enfes bir çam kokusu doldurdu, omuzlarıma tutunmuştu sıkıca, kafasını kaldırdığında kalbim kasıldı, şok geçirdim.

Az önce bakışlarımla aradığım beden kucağımdaydı. Boncuk bakışları bana çarptığında gözlerinde gördüğüm korku canımı sıktı. 

Çok sıktı hem de.

"B-Ben çok özür dilerim!"

Cevap veremeyecek kadar heyecanlıydım, bakışlarımı onda gezdirip morarmış bileklerinde takılı kaldığımda vücut ısım on derece birden arttı sanki. Sinir tüm hücrelerimi yaktı geçti ama bunu ona göstermedim.

Benden korkmasını asla istemiyordum.

Belindeki ellerimi üzülerek ondan ayırıp omzumu sıkıca tutan parmaklarını çözdüm ve parmaklarımı hafifçe moraran yerlerde gezdirdim, canını yakmaktan ölesiye çekiniyordum.

"Kim yaptı bunları sana?"

Bakışları gözlerimde gezinirken en azından şimdilik cevap vermeyeceğini anlayıp onu rahatlatmak için parmaklarımı yeniden beline indirdim ve sıkıca tuttum. İncecikti, deneme fırsatım olsaydı ellerimle tamamen sarabilirdim belki de.

"Adın ne senin?"

En çok merak ettiğim sorunun cevabını beklerken bakışlarını etrafta gezdirmiş, ardından tekrar bana bakmış ve mırıldanmıştı.

"Taehyung."

Taehyung.

İsmi bile güzeldi.

Unutmamak için birkaç kez tekrar ettim, baktıkça bakasım geliyordu güzel yüzüne, onu neden bırakmadığımı anlamaya çalışıyordu sanki.

Cherry Blossom×TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin