16. Bölüm

6.1K 227 315
                                    

Benim içimde, daima var olacağını zannettiğim birçok şey yok oldu...

Mezapotamya, kutsal ve bereketli topraklar dicle ve fırat nehrinin birleşimi ile oluşan yüzyılların izini, yorgunluğunu taşıyan kadim topraklar burası mezopotamyaydi ;

burda kadınlar doğururdu güneşi ya da güneşle doğardı kadınlar.

Bu topraklarda sevdalar yarım kalırdı, tıpkı yarım kalan diğer her şey gibi.

Küçük yaşlarda öğrenirdik biz sevdalanmamayı çünkü bu topraklar belirlerdi kaderimizi.

Sevdamızı da yaşamımızı da ölümümüzü de bu kutsal topraklar belirlerdi.

Coğrafya bu topraklarda her zaman kaderdi.

Eğer coğrafya kader olmasaydı benim yüreğimde başlayıp bütün bedenimi yakıp küle çeviren bu hükme karşı gelebilecek gücü bulurdum kendimde. Gecenin serinliğinde karşımdaki bozkıra uzun uzun baktım kaç sevdaya mezar olmuştu bu topraklar,

Kaç Züleyhayi Yusufsuz bırakmıştı.

Kaç Mecnunu Leylasiz koymuştu bu topraklar.

Kaç kadına mezar olmuştu kutsal toprak,

Gözlerimi uzun uzun baktığım karanlıktan aldım nerdeyse sabah olacaktı güneş doğmak üzereydi. Yaşadığım iğrenç geceden sonra Fıratın uyduğundan emin olduktan sonra duş alıp arka balkona çıkmıştım Fıratın dokunduğu tenimi kesip atma isteği o kadar cazip geliyordu ki bazen yapmamak için kendimi zor tutuyordum. Aklımda dolanan düşüncelerimi şimdilik ortadan kaldırdım karanlık bu gece bana çok şey anlatıyordu en çok da annemi ne kadar özlediğimi ve kısacak zamanda hayatımı nasıl alt üst olduğunu bazen düşünmekten delirecek noktaya geliyordum nasıl her şey bu kadar çabuk gelişe bilmişti aklım almıyordu hiçbir zaman da almayacaktı gün geçtikçe bu hayata alışıyordum ve ben Fırata alışmaktan ölesiye korkuyordum ondan kurtulma umudum günden güne yok olurken kendime olan saygımı da kaybetmeme çok az kaldığını hissedebiliyordum.

Daldığım düşüne deryasından konağın büyük kapısının açılırken çıkardığı gıcırtı ile çıktım merakıma yenik düşüp oturduğum koltuktan hızla kalktım balkondan çıkıp Fıratla kaldığım odanın önüne geldim avluya bakmak için eğildiğim zaman amcamin içeri girdiğini gördüm bütün gece nereye gittiğini merakla beklemiştim şimdi ortalıkta kimse yokken onunla konuşa bilirdim.

Merdivenleri koşar adım indim amcam avludaki büyük sedirde oturup elindeki tespihini çekiyordu düşünceli durması beni ürkütüyordu hayatım boyunca asla amcamın yüz hatlarından bir şeyler olduğunu anlayamamıştım çünkü onun yüz hatları hep aynıydı düz ve duygusuz ben küçükken yüz hatlarından bir anlam çıkaramazdım.

Geldiğimi fark etmemişti ses çıkarmaktan korkuyormuş gibi küçük ve titrek adımlarla amcama doğru ilerliyordum gecenin karanlığına tezat avlunun ışıkları ortamı aydınlatıyordu. Geldiğimi fark ettirmek için amcama seslendim.

- Amca

Bakışları hemen yüzümü buldu gözlerinde ilk defa gördüğüm endişe beni ürkütmüştü amcam konuşmadan elini yanındaki mindere üç defa vurdu bu otur demekti konuşamayacak kadar ne olmuştu ki iyice merak ediyordum. Gösterdiği yere gidip oturdum aramızda kısa süren sessizlik benim kafamda kurduğum senaryolar sayesinde saatler gibi geliyordu bana. Ancak benim konuşup sessizliği bozmak gibi bir niyetim yoktu amcamın konuşmasını bekledim.

- Kızım... Avşin.

Konuşmakta zorluk çektiğini durup nefeslenmesinden anlaya biliyordum içimden kötü bisi olmamıştır inşallah diye dua ediyordum bakışlarımı yerden kaldırıp amcama döndüm.

AVŞİN (Töre)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin