18. Bölüm

5.9K 232 433
                                    

kaybettiğimde üzüleceğim hiçbir şeyi hayatıma sokmuyorum
bunu öğrenmek ömrümden kalbimi aldı.


İnsan ömrü boyunca kaç defa yıkılırdı ya da kaç defa tekrardan ayağa kalkar ben saymamıştım kaç kez domino taşı gibi yıkıldığımı veya ayağa kalkmaya çalıştığımı. Kalkardım aslında defalarca düşsem defalarca da ayağa kalkardım izin verilseydi eğer tek başıma bir öncekinden daha güçlü bir şekilde ayağa kalkardım ama benim ailem arkamdaki dağ olması gerekirken sırtımdaki kambur olan babam engeller koymuştu yoluma oda yetmemişti hayatımın her anında bana destek olması gereken ablam yoluma taşlar koymuştu hem kendi hayatını hemde benim hayatımı mahvetmelerine izin vermişti beni kendi elleri ile sevdiği adamın yatağına sokmuştu oda yetmemiş gibi her şeyin suçlusu benmişim gibi davranmaktan geri durmamıştı.

Peki şimdi hangi yüzle onu evlendiğim gece kovduğum eve geliyordu nasıl böyle suçsuz günahsızmış gibi bakıyordu gözlerimin içine. Şimdi ne yapmam gerekiyordu yanım da duran Fırat onu sevdiğini bildiği ablama nasıl böyle bakıyordu bu insanlar utanma duygularını nerde bırakmıştı da her şeyden haberim olduğunu bildikleri halde böyle gözgöze gelebiliyorlardı.

Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum nasıl davranmam gerektiğini de içimden dakikaları saydım tam üç dakikadır kapıda durmuş Zerda ile bakışıyorduk arada bakışlarını benden alıp Fırata çeviriyordu ortamdaki gerginlik ve sessizliği bölen taraf Zerda olmuştu.

- Ablanı evine almayacak mısın.

Ne diyeceğimi bilmiyordum napacaktım kovsam Fırat her şeyi bildiğimi anlayacaktı kovmazsam Zerda zafer kazanmış gibi davranacaktı.

- Biz çarşıya çıkacaktık geleceğini haber verseydin keşke Zerda.

Normalde olsa ona abla derdim ancak karşımdaki kadın bugün buraya her şeyi bildiğimi bilerek gelmişti daha kendini ne kadar gözümde küçük düşüre bilir diye düşündüm. Varlığını bile unuttuğum Fırat dahil oldu konuşmaya.

- Sen otur ablanla akşam üstü alırım seni.

Fırat bir şey dememi beklemeden yanımızdan geçip gitti ben arkasından bakmaya devam ederken Zerda omuzuma çarpıp içeri girdi. Girmeden önce de yüzsüz yüzsüz konuşmayı da ihmal etmiyordu.

- Günler çuvala girmedi ya çarşıya da gitmeyi ver.

Kelimelerini her zaman olduğu gibi tartıp ölçmeden seçiyordu ama karşısında eski annem üzülmesin diye susan Avşin yoktu benim bu saaten sonra kimseye eyvallahim yoktu herkese durması gereken yeri öğretme zamanı çoktan geçmişti.

- Sana soran oldu mu Zerda.

Sanki ona söylememişim gibi oturma odasına doğru yürüyordu arkasından onu takip ettim ne kadar bu evden ve içindeki varlıktan nefret etsem de Zerdanin mutlu olacağı kozaları onun eline vermeyecek evin hanımı gibi davranmaya çalışacaktım. Zerda odaya girip baş köşeye oturunca bende tam karşında oturdum aramızda oluşan sessiz bir o kadar gürültülü bakışmayı Zerdanin yüzsüzlüğü bitirmişti.

- Eee ablana bir şeyler ikram etmiyecek misin Avşin

- Hak edene çok şey ikram ediyoruz senin hak ettiğini düşünmüyorum.

Zerda yüzündeki şaşkınlık ifadesini hemen toparlayıp her zamanki gibi sinsi gülüşünü takınmıştı gerçekten bazen ciddi anlamda onunla nasıl abla kardeş olduğumuzu sorgulamıyor değildim birbirinden bu kadar zıt karakterli başka insanların olduğuna inanasım gelmiyordu.

AVŞİN (Töre)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin