Okul konferansları kadar sıkıcı bir şey yok. Cidden yok. Kimse dinlemiyor zaten neden bu kadar uğraşıyorsunuz ki?
YGS ile ilgili konferans yapıp bizi bilgilendirmeleri gerekiyormuş. Püf. Çok mu gerekli bu? Biz bu konuda yeteri kadar şey biliyoruz zaten.
"Çocuklar, sınavda heyecanlanmayın."
Bu fazlasıyla saçma bir cümle. Nasıl heyecanlanmayalım Allah aşkına? Hiç mantıklı değil. Hem de hiç. Hayatımızın en önemli sınavına giriyoruz ve heyecanlanmayacağız öyle değil mi? Hah, çok komik.
Bize dağıttıkları kitapçıkların kimse yüzüne bile bakmadı. Eminim ki herkes sınıfa gidince çöpe atacaktır.
Gözlerimle konferans salonunu tardım. Önümüzde kocaman bir sahne vardı ve kırmızı perdeleri. En ön birinci sırada öğretmenlerin oturması için müdür koltuklarından. Geriye kalanlar normal sandalyeydi.
Biz öğretmenlerin koltuklarının iki sıra gerisinde oturuyorduk. Bizim önümüzde de 12-C sınıfı. Gözlerimle diğer sınıflara baktım. Diego veya Francesca yoktu.
"Neye bakıyorsun Violetta?" diye sordu sessizce Leon.
Leon sol yanımda oturuyordu. Camilla'da sağ yanımda. En azından arada konuşarak sıkıcı havayı biraz dağıtabiliyorduk.
"Diego'yu arıyordum ama bulamadım."
Leon yavaşça başını sallayıp önüne döndü. Bir daha da konuşmadık. Ben etrafa bakınmayı kesip broşüre göz gezdirdim.
"Violetta." diye fısıldayan Bayan Fernández'i duyunca ona döndüm.
"Evet, hocam?"
"Kapıda seni bekleyen biri var."
Şaşkınlıkla Camilla'nın üzerinden açıklığa geçtim. Bayan Fernández büyük giriş kapısını işaret etti. Oraya doğru yavaş adımlarla yürüdüm ve kapıyı açtım.
Diego ve Francesca yerde oturuyorlardı. Francesca yüzünü buruşturmuştu ve ellerini belinde tutarak karnına bastırıyordu.
"Francesca?" dedim ve yanına çömeldim.
"Neyi var Diego?" diye sordum panikle.
Francesca'yı ilk defa böyle kötü görüyordum. O benim biricik kız kardeşim ve onun için endişelenmeden duramıyorum. Neyi var acaba?
"Violetta." dedi ve kulağıma fısıldadı.
O kulağıma fısıldarken renkten renge girdim ve Diego'ya bakmadım. Başımı yavaşça sallayıp üzerimdeki gömleği çıkarttım. Francesca gömleği aldı.
Bugün üzerime siyah bir tişört giymiştim. Önünde beyaz küçük küçük yazılar vardı. Tişörtün üzerine de siyah ve kırmızı renk kareli gömlek. Altıma buz mavisi kotum. Saçlarımı salık bırakmıştım ve balyajım çok güzel gözüküyordu.
Diego'ya döndüm. "Diego, sen gidebilirsin."
"Emin misin? Francesca iyi gibi gözükmüyor." derken acı içerisinde kıvranan Francesca'ya bakıyordu.
"Eminim. Hadi sen konferansa dön. Ben çoğunu dinledim zaten. Ha bir de Leon'u çağır." dedim Diego giderken.
Adımları bir anda durdu ve bana döndü. Gözleri yine boş bir ifadeyle bakıyordu. Ne oldu şimdi ya? Az önce aramız iyiydi.
"Neden Leon'u çağırayım? Ben işe yaramaz mıyım?" dedi.
"Çantam ondaydı. Onu getirmesini isteyecektim." dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Dans #Wattys2016
Fiksi Penggemar"Kalbinin atışlarını duyabiliyor musun? İşte o benim şarkım..." Kapak için Mrs_Melody'ye teşekkürler!