İhtidâ XX

29 2 11
                                    

Üç gün sonra...

#Müellif

Yoğun koşuşturmanın ardından neredeyse bütün hazırlıklar tamamlanmış ve herkes bahçede toplanmaya başlamıştı. Samimi ve sade bir düğün olacağından sadece Mürdeler ve birkaç dost gelmişti.

Şahin ve Nemir gelen misafirleri karşılıyor, Gaib ise musikişinasları masaları kontrol ediyor ve misafirlere masalarını gösteriyordu. Semum ise sıkıntılı bir hâlde aniden kaybolan Sehhar'ı arıyordum.

Semum, dışarıda ararken Leyla da bütün konağı aramıştı neredeyse. Giremediği tek yer ağabeyinin gizli odası ve aşağıdaki gizli mahzendi. Konaktan çıkıp koşarak Semum'un yanına döndü.
"Hiçbir yerde yok... Ama gizli odasına ve mahzene bakamadım. Düğün varken oralara gideceğini sanmıyorum."

"Ne yapacağız?.."

"Bekleyelim... Belki başlamadan döner."

"İnşallah..."
Arka bahçeye doğru ilerleyip belli etmeden misafirleri selamlarlar.

(...)

"Aahh!.."
Suya düştüğünde suyun dışına çıkıp derin bir nefes alır. Etrafına bakarken kendisine doğru gelen yük gemisini görüp nefesini tutarak suyu altına girer. Üzerinden geçen gemiye bakıp suyun altından onu takip eder. Gemi hızlandığında o da kulaçlarını hızlandırır. Sonunda karaya ulaştığını farkedip biraz daha hızlanır.

Hedefine ulaşıp başını çıkardığında bir limana vardığını fark eder. Rahat bir nefes alıp denizden çıkar. Tekrar etrafına bakınıp Galata limanında olduğunu fark eder. Yalnız her şey olduğundan farklı görünüyordu. Galata olduğundan daha eskiydi. Limana yanaşan gemilere bakıp etrafına toplanan insanları görünce kendisini fark etmeden kılık değiştirdi. İnsanların onu görmemesine şaşırsa da pek fazla takmadı. Yanında iki adam olan şapkalı, beyaz gönlek siyah yelek ve siyah ceketli miçoluktan gelme bir gemiciydi.

Tereddüt etse de belli etmeden yanlarına gitti. Yabancı olduğunu sezdirmemesi gerekiyordu.
"Selamun aleyküm ağalar..."

"Aleyküm selam." dedi üçü birden. Başında hiçbir şey olmayan beyaza çalan mavi gözlü adam heykel gibi öylece karşıya bakıyordu. Birisi genç, siyah sakallı ve kahverengi gözlü, zayıf bir delikanlıydı. Başında kızıl fes vardı. Üzerinde beyaz gömlek, siyah yelek ve gri bir palto siyah pantolon vardı. Onu süzdüğümü fark etmiş olacaktı ki o da beni kısaca süzdü.

"Sen kimsin beyim?" dedi, yüzünde şüphelenmiş bakışlarla.

"Filistinli Abdullah Efendi'yi tanır mısın?"
Uzun namlulu silahını sakladığı yerden çıkarıp bana doğrulttu.

"Nereden tanıyorsun sen onu?!"

Ellerimi hafifçe kaldırıp seri bir hamleyle silahını alıp ona doğrulttum.
"Kalabalığın içinde canını yakmamı istemiyorsan sessiz ol. Söğütlü..."
Hayrete düşmüş bir ifadeyle bana baktılar. Söğütlü'nün içinde kızgın bir ifade vardı. Yaklaşıp sessizce:
"Fedaiyim, senin gibi hafiyeyim lakin tahmin edemeyeceğin şeyleri yaparım. Beni Wizard olarak bilsen kafi..."

Mürdegân: Yeni Bir Dünya (Ara Verildi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin