Hepinize tekrar tekrar teşekkür ederim <3 Sizi çook seviyorum <3
Yorumlarınızı eksik etmeyin seviliyorsunuz <3
İyi okumalar..
Uzun süren araba yolculuğundan sonra Antalya'nın sahillerinden birisine gelmiştik. Arabayı park ettikten sonra yürümeye başladık. Yürürken konuşup gülüyorduk.
"Amerika'da neler yaptın? Doğrusu gitmeye daha fırsatım olmadı."
"Güzel yer. Ancak belirli bir okulum olmadı. Davranışlarım beni okul değiştirmeye itmişti. Bu nedenle okulumda bağlanacak bir arkadaş da bulmak istemedim.".
"Daha önce hiç erkek arkadaşının olmadığını mı söylemeye çalışıyorsun?". Dövmeme göz ucuyla baktım. Bunu eski sevgilim ile olan bir simge olarak anlatmıştım ve öyle kalmalıydı.
"Taşındığımızı söylemedim.". Lafımın üzerine güldü. Gülmesiyle yüzünde küçük bir gülümseme oluştu.
"Haklısın. Bu zamana kadar sahipsiz gelecek biri gibi gözükmüyorsun.". Öyle olduğumu söylemek için can atsam da yapmak için çok erkendi. Belki biraz daha tanımak iyi olurdu.
"Çok fazla yürümedik mi?". Konuşmadığımız 2 dakikanın ardından konuşunca yüzünde oluşan gülümseme ile bana döndü.
"Sanırım biraz öyle oldu. Arabayı bulup sinemaya gidelim. Ya da.. Aç mısın?". Aç olduğumu sormasa fark etmeyecektim. Ellerimi birbirine sürttüm ve dudağımı kıvırarak ona baktım.
"Beni doyuramayacaksın!". Bu tepkime karşı kahkaha atmıştı. O gülünce bende gülmüştüm.
"Senin gibi ufak birisi ne kadar yiyebilir ki?". Dalga geçiyordu. Alaylı bir şekilde konuştum.
"Ha-ha emin ol seni bile yiyebilir.". Dudağını ısırdı.
"Tatlı niyetine mi/tuzlu niyetine mi?".
"Ana yemeğim olabilirsin.". Gülmüştük. Ardından bir AVM'ye girdik ve karnımızı doyurduk. Dediği gibi çok yiyemedim.
"Sinema salonu üst katta. Güzel filmler var diye duydum ve rezervasyonu yaptırdım. Umarım sorun olmaz?". Bunu söylerken eli belimdeydi. Yürüyen merdivene bindiğimizde cevap beklediğini anladım.
"Sanırım hayır.".
Ve telefonum çalar.
"Alo?".
"Evde olmadığını duydum. Nerelerdesin yine?".
"Senin bilmenin ya da bilmemenin umurumda olmayacağı bir yerde.". Babamın sinirlendiğini hissedebiliyordum. Birkaç gün sonra,şu anda aramak zorunda mıydı?
"Peşine birisini mi takmalıyım diyorsun?". İç çektim. Neler yapabileceğimi cidden bilmiyordu.
"Böyle bir şey yapmaya kalkarsan kariyerini bitirecek davranışlar yapmaktan çekinmem.".
Ben telefonla konuşurken sinema salonunun lobisine gelmiştik."Kariyerimi mahvedersen olacaklara karışmam.".
"Olacaklara karışmayacağın zamana kadar ben çoktan gitmiş olurum.". Cidden sinirlendirmiştim bu sefer.
"Ne halin varsa gör!". Telefonu yüzüme kapattı. Şimdi oturup bunun yasını tutacak değilim. Burak bana soru sorar bakışlar atıyordu.
"Önemli bir şey değil. Hangi filme giriyoruz?". Gülümsedi. Söylememek için yemin etmiş gibiydi.
Salona girdiğimizde tek ikimiz vardık."Fazla boş değil mi?".
"İkimiz olursak daha rahat izleriz diye kapattırdım.". İlginç gelmişti. Hoşuma gitmedi değil tabi.
Yayılmak için hani şu sevgili koltuğu dedikleri geniş ve rahat koltuklardan birisine oturdum. Tabi yanıma oturup bütün rahatımı bozmaktan çekinmedi. Benim gibi rahatına düşkün birisi için bu sorun değil çünkü 5 dakika sonra kafam omzundaydı.
Film hakkında çok yorum yapmak istemiyorum çünkü cidden harikaydı. Duyduğum ses sıçramama neden oldu."Trish.". Sesi kısık çıkmıştı ama duyacak kadar yakınındaydım. Başımı kaldırıp yüzüne baktım. İfadesizdi. Soru soran gözlerime karşılık yalnızca bakıyordu.
Telefonumun cebimde titrediğini hissettim. Mesaj gelmiş olmalıydı. Telefonuma bakmak için geri çekildim. Mesaj Batu'dan gelmişti.Neredesin?
Cevap vermek için çok beklemedim. Burak ise ne yaptığıma bakıyordu. Ancak konuşmuyordu. Sinemanın sesi oldukça yüksekti.
Sinemada Burak'la film izliyoruz.
Telefonumun ekranını kapatmadan geri mesaj gelmişti. Ekrana bakmak için telefonu tekrar elime aldığımda Burak telefonu elimden çekip aldı.
"N'apıyorsun?".
"Trish, bilmediğin şeyler var.".
"Şuan gelen mesaj gibi. Sorun ne Burak?".
"B-ben çok üzgünüm.". Yüzüne anlamsızca baktım. Elinde tuttuğu telefonu hızla çekip aldım ve gelen mesaja baktım.
Uzaklaş oradan! Hemen dışarı çık!
Burak'a baktım. O da bana baktı. Tekrar telefonu elimden çekip almasına izin vermeden elimi geri attım.
"Trish yanlış anladın.". Tepkim fazla oldu. Sesim yüksek ve birazcık kırık çıkmıştı. Ama anlaşılmıyordu.
"Uzak dur benden!". Gözlerindeki üzüntü bakışlarımı delip geçecek derecedendi. Ne olduğu hakkında bir fikrim yoktu ancak uzaklaş deniliyorsa uzaklaşmam gerektiğini biliyordum.
Ayağa kalktım salonun kapısına doğru koştum. Arkamdan geldiğini ayak seslerinden anlamıştım.
Kendimi dışarı attığımda telefonumun çaldığını hissettim. Elimi şortumun dar cebine daldırdım ve telefonu aldım. Batu arıyordu."Evet?". Sesim nefes nefese çıkmıştı. Sonuçta koşuyordum. Yani koşmuştum şu an koşar adım ilerliyordum.
"Eve git. ".
"Sorun ne?". Sesi emir verir gibi çıkmıştı. Ya eve gidersin ya da eve gidersin ! tarzıydı.
"Trish çabuk ol ve eve git anlatacağım.".
Sürpriz! Buraya Burak'ın arabasıyla gelmiştim. Giderken minibüse mi binmeliydim yani? İşte harika bir plan:
Babamı arayıp bana bir araba göndermesini söylemek kaç dakikamı alırdı?
Ya daaa..
Marrie..
Hemen telefon numarasını tuşladım. Bu sırada arkamı da kontrol ediyordum. Henüz Burak'tan bir iz yoktu. Bana zarar vermesinden korkuyordum. Bu sert kızın altındaki kızı açığa çıkartırsa işte o zaman sonum gelirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEĞİŞİM
Novela JuvenilYüreğimin önüne acılardan inşa edilmiş kalın, soğuk duvarların yıkıldığı an, hayatımın değiştiği andı..