İyi okumalar..
HATIRLATMA..
Telefonumu açtım ve bulunduğum bölgedeki iş ilanlarını araştırdım. Birkaç tanesini not almak için etrafta kağıt aradım. Elbet şarjım bitecekti ve bunun için de Ege'den şarj aleti isteyemezdim. Zaten bu telefonu satar belki yerine ucuz bir şey alırdım, belki almazdım. Ancak şuan için yeni telefondan çok önceliğim yeni bir evdi. Daire ya da herhangi bir yer de işimi görecekti, ucuz olması yeterli bir kriterdi.
Bulduğum kağıt parçası ve kalemle hızlı hızlı not alırken Ege'nin gelip gelmediğini de kontrol etmeyi unutmuyordum.
Bütün adresleri yazdıktan sonra en yakın olanından başlamanın en kolay olacağını düşünerek hızla evden çıktım. Parasız ne kadar gidebileceksem, gidecektim.
..
Yakın dediğim yerin Ege'nin evine uzaklığı ortalama 2 km falan olsa gerekti. Ancak ara yol falan derken 3 olmuştu sanırım. Her neyse, sonuçta bu daha başlangıç. Gidilecek onlarca dükkan, mağaza vardı daha.
Burası garson arıyor olsa gerekti, ararken ne istediklerini yazmamışlardı. Bir restorant garsondan başka ne isteyebilir ki?
İçeri adımımı attığımda çok da sıkıcı gözükmeyen, aksine alımlı bir mekandı burası. Sandalyeler masa ile uyum sağlamış, garsonların üniformalarıysa mekanın duvar renklerini tamamlamış gibiydi. Mutfak bölümü biraz arkada kalıyordu ve restorantın dışarıya dönük kısmı filmli cam bir duvar ile kapatılmıştı.Yeşil, mavi ve beyaz renkleri uyum içinde etrafı süslerken bir garson yanıma yaklaştı ve beni bir müşteri gibi masaya yönlendirmeye çalıştı. Ona iş ilanı için geldiğimi anlattığımda başıyla onaylayarak takip etmemi söyledi. Onu takip ederken burasının elit insanların mekanı olduğunu anlamam uzun sürmedi doğrusu. Düne kadar ben de burada oturabilecek birisiyken, bu gün buraya çalışmak için geliyordum. Hayat bana karşı oldukça kabaydı.
"Oturun lütfen, müdür birazdan burada olur.". Başımla onaylarken olabilecek iş arkadaşıma gülümsedim. O ise işinden bezmiş bir şekilde odadan kaçarcasına çıkmayı tercih etti. Benim de yalnız kaldığım bu süre çerçevesinde içeriyi inceleme fırsatım olmuştu. Oldukça gösterişli ahşap bir masa, üzerinde birkaç kağıt parçası ve tabletten başka bir şey yoktu. Ancak diğer tarafındaki çekmecelerde neler vardı, kim bilir?
2 duvarında da cam vardı, köşede bir oda olduğunu anlamak zor değildi. Camları örten lüks perdeler adeta gösteriş için yaratılmış gibiydi. Camın hemen altında duran Atatürk çiçeği ise odanın siyah beyaz tonuna biraz renk katmış gibiydi. Zaten bu odaya ancak öyle bir nesne renk katabilirdi.
Kapının açılma sesiyle yerimden kalktım ve gelen kişiye döndüm. Gri takım elbisesi saçlarının biçimine uyum sağlayan ve sert bakışlarının hemen üstündeki biçimli kaşlarıyla adeta 'Yakışıklı' kavramını gayet net belirten biri girdi. Orta yaşlarında ve evli olmasına rağmen hala çapkınlık yapacak kapasitede gibi duruyordu. Peki bu şuan için umrumda mıydı? Sanmıyordum.
Koltuktaki yerini alırken oturmam için işaret etti.
"İş için-". Sözümün kesilmesine alışmam gerekiyordu sanırım. Umarım uzun sürmezdi.
"Biliyorum. Yanında getirdiğin özgeçmişin var mı?". Keşke gelmeden önce araştırsaydım.
"Hayır, ancak ben yazabilirim hemen-".
"Lüzum yok.". Dirseklerini masaya yaslayıp yüzüme yaklaştı.
"İşi istiyor musun istemiyor musun?". Bir süre aptal gibi adama baktım. Bunun için buradayım, herhalde istiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEĞİŞİM
Teen FictionYüreğimin önüne acılardan inşa edilmiş kalın, soğuk duvarların yıkıldığı an, hayatımın değiştiği andı..