Çok gecikmeden yeni bölümü atayım dedim :)
İyi okumalar..
HATIRLATMA..
"Dalmış gitmişsin.". Ege'nin etkileyici şekilde pürüzlü olan sesini duyduğumda döndüm ve kısa bir gülümseme attıktan sonra tekrar tahtaya döndüm. Aklımda yarın neler olacağı varken Sedef'in kalktığını bile duymamıştım doğrusu.
.....
26.BÖLÜM
Yataktan doğrulduğumda çalan alarmı kapattım. Ne sinir bozucu bir sesti bu böyle? Saat sabahın 5'i ve ben 8deki uçağı kaçırmamak için erken kalkıyorum. Ne hoş!
Ağrılarım sonunda bitmişti.. Buna sevinmek için daha sonra yeterince zamanım olacaktı.
Ege'nin masumane yüzüne bir süre baktıktan sonra yanağına ufak bir öpücük kondurdum ve geri çekildim. Bir bebek kadar masum uyuyordu. Uyandıramayacağım kadar sevimli duruyordu. Sessiz ve yavaş hareketlerle yataktan doğruldum. Odanın dışarıdan gelen güneşten yoksun kalmasını sağlayarak giyindim. Göz ucuyla Ege'yi kontrol ettiğimde derin uykusundan henüz uyanmadığını görünce rahatladım. Makyaj yapmak için aynayla biraz zaman geçirdikten sonra olduğunu düşünerek hırkamı da alıp kapıya yöneldim.
"Beni uyandırmadan mı gidecektin?". Ege'nin yorgun sesi henüz uyandığını açıkça belirtiyordu. Elim kapının koluna henüz temas etmişti, arkamı dönerek ona baktım.
"Uyandırmak istemedim.". Gerinerek kalktı ve üzerin bir tişört geçirdi. Dün gece çıkartmadığı kot pantolonu ile nasıl uyuduğunu düşünürken yanıma kadar geldi.
"Seni uğurlamak için erken yattım ve sen beni kaldırmıyorsun bile.". Hala kapının kolundan duran elimin üzerine elini koyarak bastırdı ve kapıyı açtıktan sonra yanımdan geçerek mutfağa indi. Bense peşinden gitmekle yetindim.
"Uykunu saçma bir sebep yüzünden bozmak istemedim.". Kendine kahve hazırlarken omzundan ufak ve keskin bir bakış attı.
"Bu bahane değil.". Kahvesini aldı ve karşıma oturdu. Biraz ayılmak için hemen hemen her sabah içtiği şekersiz kahveden gelen koku, midemi bulandırmıştı. Sabahları bu kokuyu duymayı sevmiyordum.
"Ayrıca, zaten 2 günlük bir şey, öyle çok da önemli değil diye umuyorum.". Telefonuna dalmıştı. Beni duyduğuna bile emin değildim. İçimdeki ufak burukluk hissi sandalyeden kalkmama neden oldu. Kendime mükemmel yeteneklerimle (!) bir sandviç hazırlamaya koyuldum. Mesaj gitme sesi ve ekran kapanma sesinin ardından telefonunu masaya bıraktı. Kiminle mesajlaştığını düşünmemek için kendimi zorluyordum.
"Ne dedin?". Bir de ne dediğimi soruyor!
"Hiç.". Sesimi ne kadar sakin çıkartmaya çalışsam da iğneleyici çıkmasına engel olamadım. Sandviçi aldım ve lokmaları boğazıma dizerken saate göz attım. Daha saat 7'ydi ve 1 saatim vardı. Telefon şarjımı kontrol ettikten sonra araba anahtarlarımı aramak için mutfaktan çıktım.
"Kaçta kalkıyor?". Arkamı döndüm ve onu taklit edercesine alayla konuştum.
"Ne dedin?". İç çekti.
"Trish.". Yine suçlu bendim işte. Her zaman olduğu gibi..
Gözlerimi devirdim ve arkamı dönüp anahtarları aramaya koyuldum.
"Uçağa yetişmem gerekiyor.". Cevap vermeden önce bir süre bekledi.
"Seni bırakabilirim.". Bakışlarımı ona çevirdim. Mesajlar konusunda trip mi atmalıydım, yoksa hiçbir şey olmamış gibi kabul mü etmeliydim? Trip.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEĞİŞİM
Fiksi RemajaYüreğimin önüne acılardan inşa edilmiş kalın, soğuk duvarların yıkıldığı an, hayatımın değiştiği andı..