Berbat alarm sesi her gün aynı saatte çalmak zorundaydı. Bugün de, dün çaldığı gibi, yarın çalacağı gibi. Bu korkunç randevuları bitene kadar yani sonsuza dek o alarm çalacaktı.
İşte tam da bu hislerle bembeyaz çarşaf üzerine işlemelerle dolu örtüyü üstünden sıyırıp yatağından doğruldu. Elini dağılmış saçlarına attı. Lanet alarm çalmaya devam ediyordu. Tam güne neden bu kadar kötü başladığını sorgularken, sağ elinin tersiyle komodinin üstündeki telefonunu eline aldı ve sertçe alarmı kapattı. Dünyada en nefret ettiği sesler sıralaması yapsa, alarm sesi başı çekerdi. Ve galiba tüm dünya insanları için bu şey geçerliydi. En hit parçayı alarm sesi yapsa insanlar o şarkıdan bile nefret edebilirlerdi.
Güne böyle başlamak berbattı. Ama yapacak işlerin çokluğu ve ne yazık ki iptal edemeyeceği randevuları güne nasıl başladığını önemsiz hale getiriyor önemli olanın ise güne bir şekilde başlamak olduğunu hatırlatıyordu.
Yatağından doğruldu ve kapının hemen sağındaki uzun duvarı kaplayan aynaya baktı. Lanet olsun çok yakışıklıydı. Kendi kendine bunu geçirdi için. Berbat pijamaların, iğrenç gri bir kısa kollu tişörtün içinde bile müthiş yakışıklıydı. Kendini seviyordu. Kendini o kadar seviyordu ki sırf kendini sürekli görmek için evin her odasında büyük aynalar bulunduruyordu. Aynalar bakmak delicesine sevdiği bir şeydi. Zaten gördüğü şey karşısında sürekli gurur duyuyor her seferinde içinden Dünyanın en yakışıklı adamı olmalıyım diye geçiriyordu. Tam yine aynaya bakıp kendine aynı şeyi söylerken bu sefer telefonu başka bir melodiyle çalıyordu. Bu zil sesi Beethoven'in 9. senfonisiydi. Yani arayan Serdar'dı.
- Geliyorum dostum.
- Ne zaman geliyorsun seni adi herif. Burada bu lanet karılarla uğraşmak kolay mı sanıyorsun. O kıçını kaldır ses tonuna bak. Seçkin yoksa hala yatakta...
- Serdar... Nefes al dostum.
Seçkin, Serdar her aradığında yatakta oluyordu ve ona deli oluyordu. Seçkin'in, fotoğraf çekimine geç kalma ihtimali en çok onun başına dert açıyordu çünkü. Memleketin artistleriyle uğraşmak belki de en zor mesleklerden biriydi. Ama Serdar, dostu... bunun hakkını veriyordu. Sırf berbat bir bakış atıp ünlü olan o kadınlarla çok güzel ilgileniyordu. Seçkin ise fotoğraf makineleriyle çekime gittiğinde her şeyin hazır olmasına bayılıyordu. Bu kez Serdar'ı baya baya kızdırmışlardı ses tonundan anlaşılıyordu. Seçkin onu sakinleştirmeyi denedi. Sakinleşmeyince telefonu suratına kapatmak zorunda kaldı. Ve hemen üstüme bir şeyler geçirip birkaç lens ve fotoğraf makinesiyle çekim yapacakları yere doğru yola koyuldu. İçinden bir ses bu günün zorlu geçeceğini söylüyordu.
Seçkin, Serdar, Derin ve Demir'in Hikayesi...
İyi okumalar...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Rengi
Dragoste"...Seçkin uzunca bir nefes alıp, kızın bileğini kavrarken kız da bir adım daha kendisine yaklaşmıştı. "Çok güzel bir rüya görüyordum." dedi Seçkin hafif kırık sesiyle: "Ne kadar güzel olduğunu düşünürken, gözümü açtım... Ne göreyim gerçek çok dah...