Antalya'ya dönerken Derin'e ne söyleyeceği konusunda hiçbir fikri yoktu Seçkin'in. Nefret, kızgınlık, öfke... Adına her ne denirse densin şu anda o duygularla doluydu. Hayatı boyunca hiçbir şeyi kafasına göre yapamamış, babasının vefatıyla annesiyle olan o zoraki bağı da zayıflamış ve bugün olanlardan sonra tamamen kopmuştu.
Seçkin, sadece Seçkin olarak hayatını devam ettirmek istiyordu. Seçkin Sahipoğlu olmak onu yeterince yıpratıp üzmüştü. Şimdiki hayatına sahip olmasında belki de bu soy isminin payı vardı ama bundan sonrasında eğer o soy isim kendisine yük olacaksa ondan da vazgeçebilirdi.
Seçkin Süreyya Hanım'a dair bir şeyler düşünmek istemiyordu. Çünkü düşündükçe üzülüyor ve düşündükçe daha çok yara alıyordu. İnsanın hayatında her zaman her şey mükemmel gidemiyordu. Seçkin bunları düşünürken Derin'e ne söylemesi gerektiğini yeniden bilmediğini fark etti... Yol boyu bu düşüncelerle cebelleşmişti. Antalya sınırlarına geldiğinde havanın ısınmasıyla içindeki buzların da biraz da olsa erimesine izin vermişti. İlk aradığı numara Serdar'dı.
Serdar, Seçkin'in evine geldiğinde Seçkin de kapısının kilidini yeni açıyordu. Olayları bir parça bilen Serdar duruma oldukça üzülmüş olsa da yapılabilecek başka şeylerin olduğuna inanıyor. Genç adamlar içeri geçtiklerinde Seçkin'in ilk fark ettiği şey anne ve babasıyla üniversite mezuniyetinde çektirdiği fotoğraf ve onun çerçeveli hali olmuştu. Seçkin hızla çerçeveyi, biraz ilerideki çekmeceye fırlatırken Serdar da temkinli olmaya çalışıyordu.
"Seçkin böyle yapmak seni daha çok üzer."
Serdar böyle dediğinde Seçkin vücudunu hızlıca geniş koltuğa bırakmıştı. Oldukça düşünceli görünüyordu ve bu gece vaktinde Seçkin'in bu halini belki birkaç duble içki geçirebilirdi. Serdar bunu teklif ettiğinde Seçkin istememişti.
"Senin annen de böyle mi yapacak merak ediyorum" derken Seçkin, Serdar da gerçekten annesinin Mutlu konusunda ne yapacağını düşünmüştü.
Serdar'ın bir şeyler söylemesine izin vermeden Seçkin devam etti: "Bak çok bir şey istemedim. Sadece biraz beni anlasın istedim. Mutlu olmamı diliyorsa beni anlamaya çalışmalıydı. En azından denemeliydi. Nasıl bir anne ki sadece kestirip atabiliyor?"
Seçkin, soru soran gözleriyle Serdar'a bakarken Serdar da ne söylerse daha iyi olacağını düşünüyordu. Konuyu Fazilet Hanım'a getirmişti.
"Düğünde anneannen olur, bence yeterli de. Süreyya Teyze, biraz... Nasıl desem..."
"Sen de diyecek bir şey bulamıyorsun gördün mü? Sen bile diyecek bir şey bulamazken, ben ne yapayım söyler misin?"
"Sen ne yap biliyor musun Seçkin, hemen yarın sabah nikah günü al ve sevdiğin kadınla evlen. Gerisi zamanla olur. Kimseyi inandığı şeyden vazgeçirmek öyle kolay olmaz. Süreyya Teyze de bir gün bunları anlayacak."
Seçkin bu konuda Serdar'a katılmadığını söylüyordu. Bir annenin yokluğunda ciğerlerinde hissettiği şu günlerde gerçekten her şeyin ters gidiyor olması inanılır gibi değildi.
Gece yarısı sabaha dönerken uyuyan iki genç adam öğlen saatlerinde ancak uyanabilmişlerdi. Uyanma sebepleri ise Serdar'ın çalan telefonu olmuştu.
Serdar telefonu açmadan önce birkaç sefer öksürmüş öyle açmıştı, sesinin uykulu olduğunun anlaşılmasını istemedi.
"Mutlu!"
Uzun bir sessizlikten sonra telefonun diğer ucundaki kişiden yanıt gelmişti.
"En yakın saate bakıp bana kaç olduğunu söyle!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Rengi
Romance"...Seçkin uzunca bir nefes alıp, kızın bileğini kavrarken kız da bir adım daha kendisine yaklaşmıştı. "Çok güzel bir rüya görüyordum." dedi Seçkin hafif kırık sesiyle: "Ne kadar güzel olduğunu düşünürken, gözümü açtım... Ne göreyim gerçek çok dah...