5. Bölüm "Klostrofobi"

380 26 0
                                    

Seçkin Sahipoğlu yeni bir şeye sahip olmuştu! Bir hizmetçiye!

İmzayı zorla atan kız hala okuduklarının şokundaydı. Ancak Seçkin kağıda kadının telefon numarasını da yazdırdıktan sonra arayacağını söyleyerek otelden ayrılmıştı.

Seçkin'e sorsalar bu otelde gereğinden fazla bile kalmıştı. Seçkin'in onu bekleyen taksiyle ayrılmasının ardından kız da neden otelde olduğunu hatırladı. Sora sora bulduğu lavaboda saçını başını düzelten genç kadın hafif makyajını bozmadan yüzünü yıkadı. Siyah saçlarını sağ omzundan aşağıya bıraktı. Bir an önce şu görüşmesini yapıp buradan gitmeliydi. Bir gün daha ne kadar uğursuzlaşabilirdi ki? Bunu yaşayıp görecekti.

Koşar adımlarla lavabodan çıktı. Danışmaya doğru yürüdüğü esnada danışmadaki kızlardan biri görüşeceği kişinin kendisini beklediğini bunun için 17. kata çıkması gerektiğini orada kendisine yardımcı olunacağını söyledi.

Kafasındaki üç bin liralık borç düşüncesi ve imzaladığı garip senetle, yürümeye devam etti. Asansöre bindiğinde de üstü başı lüks, aşırı güzel olan kadınlar, parfüm kokuları ozon tabakasını delecek seviyede olan adamlar ve kendisi... O kadar adamın arasında ne kadar ezilebilirse o kadar ezilmişti. Böyle kıyafetler, böyle haller edalar da başka bir beceriydi. İşe alınırsa o huyları da alabilecek miydi? Bu düşüncelerle 17. katta asansörden indi. Koridor boyunca yürüdü. Burası sıradan bir Halkla İlişkiler Birimi ya da İnsan Kaynakları değildi. Muhtemelen CEO beni görmek istedi diye kendi kendine düşünürken yabancı dizilerden fırlamış tabiri caizse sarışın bir bomba karşılamıştı kendisini. Elindeki dosyaları işaret ederek aşağıdan gönderildiğini iş görüşmesi için geldiğini anlattı. Kadın müthiş memnuniyetsiz tavrıyla biraz bekleteceğini söyleyip telefona sarıldı. Birkaç görüşme yaptıktan sonra genç kadına içeri girebileceğini söyledi. Genç kadın tedirgin bir şekilde kapıya geldiğinde sarışın bomba da kendisine eşlik etti. Kadının şöyle dediğini duydu: "Efendim. Gastronomi bölümü için bekleyen bayan burada...!"

Bir göz en fazla ne kadar açılabilirdi? Bir göz en fazla ne kadar açılırsa işte o kadar açmıştım gözlerimi. Ne? Ne dedin pardon? Gastronomi mi? En son yumurta kırmada bıraktım ben o mesleği şu an kendi işimin patronuyum! Ben bunları dile getirmeye fırsat bulamadan kadının koluma dokunduğu hissettim.

"Hanım efendi?" Kadın geçin der gibi başını öne doğru itip gözleriyle koltuğunun sırtı bize dönük olan adamı işaret etti. Tabii bana da biraz şaşırmış bakıyordu. Artık yüzümde morun hangi tonu varsa!

Kapı ardımdan hafifçe kapanmıştı. İki adım attım, topuğumun sesine sandalyesini biraz sağa çeviren adam hızla ayağa kalktığında telefonda Japonca olduğunu tahmin ettiğim bir konuşma yaptığını fark etmiştim. Adam bir yandan telefonda konuşurken bir yandan da koltuğa oturmamı işaret etmişti. Keşke hiç ayağa kalkmasaydı! dedim içimden elimi ayağımı koyacak yer ararken. Çünkü bugün her ne kadar talihsiz olaylar yaşamış olsam da bahtım yakışıklılardan açılmıştı. Biraz önce borçlandığım adam ne kadar havalı ve iyi görünümlüyse bu adamın da ondan kalır yanı yoktu. Hayır, hayır fazlası vardı. CEO olmadığına emindim ama üst rütbeden biri olduğu kesindi.

Bu adam böylesi iyi görünmek için ne yiyip ne içmişti acaba? Krem bir ceket, içinde beyaz gömlek ona uygun kravatı ve altına giydiği lacivert keten pantolonla hemen şu anda bir takım elbise firması için modellik yapabilirdi. İşin garibi sıcak havada ceketle duruyor oluşuydu. Sanırım CV'mi alıp beni sonra arayacaklarını söyleyip dışarı çıkacaktı. Görüşmesini tamamlayınca masasına oturdu. Atik bir tavırla "Hoş geldinizzz...?" Adımı sormuştu hemen söylemeliydim:

Sen RengiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin