11. Bölüm "Dokunma!"

298 21 13
                                    

Elleri, Seçkin'in ellerindeyken şoke olmuş biçimde bakıyordu Derin. Adamın söylediklerini anlayamamıştı. Seçkin'in dediğine anlam veremeyen kızın gözleri adamın mavi gözlerinde takılı kalmış ellerini adamın ellerinden kurtarmaya çalışırken, "Ne?" diyebilmişti sadece...

Seçkin bir eliyle yavaşça kızın siyah saçlarına dokundu. Mavi gözleri kızın karşısında titriyordu. Seçkin'in ellerini başında hisseden Derin hemen irkildi: "Dokunma!"

Seçkin yarım ağız gülüp ukala bir tavır takınarak, "Şimdiye kadar isteyip de dokunamadığım bir kadın olmadı" demişti. Derin ise bu lafa sinirlenmiş olacak ellerini çekmeye çalışırken Seçkin'e, "İyi! Ben bir ilk olurum o zaman" diye bağırdı adama.

Seçkin kızın ellerini kurtarmasına izin vermeden devam etti: "Sana söylemem gereken şeyler var!"

"Söylemeyin. İstemiyorum Seçkin Bey, söylemeyin!"

Seçkin içinden derin bir nefes alıp bıraktı. Kızı oturduğu yerden kaldırarak yanına oturttu. Ellerini bırakmış kendi eliyle ilgilenmeye başlamıştı. Kıza hiç bakmadan elleriyle uğraşırken, "Burası benim evim. Ve neyi söyleyip neyi söylemeyeceğime ben karar veririm" demişti.

Kız, Seçkin'in her cümlesinde karanlık bir kuyuya biraz daha düştüğünü hissediyordu. Kalbi yanan bir adam böyle saçmalayabiliyor muydu? O bunları düşünürken Seçkin de sözlerini sürdürdü.

"Sana bir şey söyleyeceksem söylerim ve sen de dinlersin. O kadar! Bundan ne biraz fazla ne de biraz az. Bu evde benim kurallarım geçer. Kurallara uymak da senin görevin."

Seçkin sözünü tamamlayıp ayağa kalkmış yarım kalan kahvaltıyı da yapmadan yukarı kata odasına çıkmıştı. Derin de yine ne olup bittiğini anlamıyordu. Seçkin tam bir zorba gibi davranmaya geri dönmüştü. Zaten fazla kibar olmak o adama göre değildi. İçinden Oh iyi oldu da yandı elin! Derken bundan vazgeçti. Adamın canının nasıl yandığını, adamın mavi gözlerinde görmüştü. Canı yanmıştı. O yüzden vazgeçti bunu söylemekten. Üzgün ifadesini düzeltmeye çalışırken Yanmasın diye geçirdi içinden Hiç canı yanmasın onun...

Demir ve Serdar her zaman gittikleri kulübe gitmişlerdi o gece. Demir içmiyordu, kontrolü kaybetmek Demir'e göre bir şey değildi. Serdarla Esin'in arasında geçenleri duymuştu ve Esin'in bu hareketini Demir de amacına ulaşamamış olarak değerlendirmişti. Serdar da içmiyordu o gece. Bangır bangır çalan müziğin altında birbirlerini duymak için bağıra bağıra konuşmak zorunda kalan iki genç adamın yanına yine iki bayan gelmiş onlarla konuşmaya başlamışlardı.

Kadınlardan ikisi de Serdar'ın hiçbir şekilde reddetmeyeceği tiplerdendi. Kadınlardan biri Demir'e yakın olmayı denerken diğeri de Serdar'a sarmıştı.

Serdar kendisine yakın olan kadına sesini yükselterek; "Hiç havamda değilim. Parçalı bulutluyum uğraşma yani" demişti.

Elini Demir'in omzuna koymuş olan kadın da söze girdi: "Parçalı bulutluysan, şemsiyen olalım. Ne dersin?"

Demir de omzundaki kadının elini çekip kurtularak, "Onun derdi korunmak değil ıslanmak" demişti sırıtarak.

İki güzel kadını geride bırakıp hesabı da ödeyip mekândan çıkmışlardı. Demir'in Audi A6 markalı beyaz arabası mekânın önünde kendilerini bekliyordu. İki arkadaş arabaya binip Demir'in oteline gitmişlerdi.

Otele geldiklerinde sahilde uzun uzun oturup bir şeyler içtiler. Demir bugün hiç kendisi gibi olmayan Serdar için üzülüyordu.

"Bence Seçkin, ismini de anasım yok ya, neyse. İşte o ve Esin konuşmalılar. Dertleri her neyse çözmeliler. Böyle sürekli birbirlerinin canını acıtarak hiçbir yere varamazlar."

Sen RengiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin