Tam bir yaz günü ve tam bir Antalya sabahıydı. Sahil, kum, güneş ve tabii ki güzel kadınlar. Hayır hayır güzel kadınlar ilgi alanına girmiyordu. Ama şimdi koca oteli yönetmek yerine harika bir kahvaltı yapmayı tercih ederdi. Sabahın 7'sinden beri sürekli telefonu çalıyor otelin mutfağından, gelen misafirlerin sayısı, personel eğitimine kadar her şey hakkında bilgilendiriliyordu.
Evet, Demir Bilgiç bir oteli yönetiyordu ve bu gerçekten zor bir işti. Her ne kadar zor bir iş olsa da Demir işinden memnundu. Sahi kim bir otelde genel müdür konumunda olup bir de mutsuz olabilirdi ki?
Demir bugün otelde ünlü bir ismi ağırlıyordu. Bu kadın sanat camiasında kaprisleriyle tanınıyordu. Gerçekten hizmette tek bir kusur yapamazlardı.
Fotoğraf çekiminin yapılacağı yeri Serdar ayarlamıştı. Genelde otelde iç mekanda çekim yapılmasına izin verilmezdi. Anlaşılan Serdar bu sefer iyi para kazanacaktı. Çünkü Demir'i buna ikna etmek için 2 hafta boyunca çabalamıştı.
Serdar'ın deli gibi uğraştığı o beklenen gün gelmişti. Fotoğraf çekimi için her şey tamamlamıştı. Geriye şu kaprisli sanatçı kadın ve makinenin tuşuna basacak olan ve maalesef Demirlerin aile dostlarının oğlu olan Seçkin Sahipoğlu'ydu. Bu heriften hoşlanmıyordu. Birkaç kere Demir'in otelinin havuz başında çekim yapmış yarım yamalak selamlaşmışlardı. Ancak bu kez Serdar'ın hatırına iç mekanda çekim yapmasına izin vermişti. Bu sadece Serdar içindi. Yoksa Seçkin denen kendini dünyanın merkezinde sanan o herifin, işine gelecek hiçbir şeyi yapmazdı. Demir, Seçkin'den gerçekten hoşlanmıyordu. Tam o sırada ineceği merdivenlerin bittiğini fark etti. Sekreteri kendine doğru yaklaşıyordu. Kafasını doğrulttu ve kadından eksik bir şeyin olup olmadığını kontrol etmesini istedi. Bu sırada fiyakalı ceketinin yakasını düzeltti. Kendine şöyle bir baktı. O sırada Serdar'ın sinirli bir şekilde telefonda birine bağırdığını fark etti.
"Serdar, ters giden bir şeyler mi var?"
"Yok abi ya. Klasik Seçkin Sahipoğlu vakası. Telefonu suratıma kapattı şerefsiz. Kadının sekreteri bunalttı. Hadi hadi diye tepeme ekşidiler. Bizim oğlan ortada yok."
Serdar çıldırmış gibiydi. Seçkin'le çok yakın arkadaş olmalarının yanı sıra bazen birbirlerine çok da kızarlardı. Demir ise bu durumdan nefret ederdi. Özellikle disiplinsiz işlerden! Seçkin geç kalmayı meslek edinmiş sözde fotoğraf sanatçısı. "Pabucumun fotoğrafçısı" diye geçirdi içinden Demir, hafif gülümsedi ve beyaz dişleri göründü.
Serdar sudan nem kapacak haldeydi.
"Demir sen güldün mü abi?"
"Yok ya neden güleyim. Aklıma başka bir şey geldi de..."
"Abi gülme. Bak kadını sen de tanıyorsun. Beni mahvettiler dünden beri zerre uyku uyumadım."
"Bedava değil ya. Karşılığında paranızı alacaksınız. Dert etme bu kadar. Yeşim hanımla gerekirse ben konuşurum. Hem daha o da odasından inmedi. O inene kadar fotoğrafçı bozuntusu arkadaşın da gelir."
"Abi sağ ol da yani Seçkin'e de gömmesen olmuyor değil mi?"
"Olmuyor" dedi Demir sırıtarak. Serdar'ın bu kıvranan haline üzülse de henüz patlak veren büyük bir sorun yoktu. Tam o sırada lobide bir ses yankılandı. O sesin sahibi son zamanların parlayan yıldızı Yeşim Altıngöz'dü. Sahne adı Yeşil olan bu kadın harika kıyafetlerin için de parlıyordu.
"Serdarcım nereye geçiyorum?"
Bu soru Serdaraydı. Serdar koşarak kadına yanaştı. Elinden tuttu ve geniş koltuğa oturmasını rica etti. Demir de o müthiş gülümsemesiyle ortamı aydınlatıyordu. Otel çalışanlarından bazı kızlar Demir Bey'lerinin bu ünlü yıldızın yanında olmasından rahatsız olmuş, hemen kendi aralarında Yeşil'le aralarında bir şey var dedikodusunu başlatmışlardı.
Yeşim hanıma çay servisi yapılırken yanında en az 10 kişi dolanıyordu. Bir tanesi sürekli telefonda konuşuyor, bir tanesi kadının makyajını kontrol ediyor, bir tanesi eli kolu çanta ve ayakkabılarla dolu bir kenarda bekliyor, bir tanesi sürekli kadının iyi olup olmadığını sorguluyordu. Ünlü olmak böyle bir şeydi işte. İnsanlar etrafında pervaneydi. Ancak kadının işi Seçkin'in hala gelmemesinden dolayı yapılamıyordu.
Kadın çayını bitirmiş ve artık beklemekten yorulmuş ifadesiyle Serdar'a döndü:
"Serdarcım senin bu fotoğrafçı İtalya'dan falan mı gelecek canım ya? Hayır, yani daha güneşleneceğim, denize gireceğim... Albüm için iki tane fotoğraf çekecek onda da bizim bekletmemiz gerekirken o bizi bekletiyor. Olmaz ki..."
Serdar tam cevap verecekti ki lobinin büyük kapısından Seçkin girdi. "Lanet herif sonunda geldi" diye geçirdi Serdar içinden.
"İşte Seçkin Bey de buradalar Yeşim Hanım hemen sizi şöyle alalım."
Serdar korkunç bir bakış attı Seçkin'e. Seçkinse sırıtarak girdiği lobide Demir'i fark etmesiyle berbat bir ifade takınmıştı. Bu pislik herifin otelinde çekim ayarladığı için önce Serdar'a kızsa da Yeşim denen kadının bunu özellikle istediğini hatırladı. Tek eli cebinde, diğer eliyle fotoğraf makinesini tutarken bir yandan da dekoru kontrol etti. Serdar bu sefer iyi çalışmıştı.
Seçkin ilk seferde bir şeyi beğenecek cinsten bir adam değildi. Arkada kitaplık fonu ve önünde ters bir sandalye... Yeşim o sandalyeye ters oturacak ve huş bir bakış atacaktı. İşte oraya bakar bakmaz fotoğrafı çekmişti Seçkin.
Seçkin hızla Yeşim'in etrafındaki kalabalığı dağıttı. Sadece saçıyla ve makyajıyla ilgilenecek birkaç kişinin kalmasını istedi. O sırada diğer herkesin orayı terk etmesini buyurdu. Bu adam böyleydi. Bazen de emrederdi.
Serdar ve diğer ekip Seçkin'in biraz uzağında bir şey isterlerse diye bekliyorlardı. Demir de çalışanlarına çekim yapılacak tarafa kimsenin geçmemesine dair talimat verdi. Daha sonra görüşmeleri için oradan ayrıldı. Bu günün stresi Demir için yeni başlıyordu.
Seçkin, Yeşim'e emirler yağdırıyor nasıl poz vermesi gerektiğini söylüyordu. Yeşim bir türlü istediği forma gelememişti. Seçkin'in en nefret ettiği şey ise söylediklerini yapmayan modellerdi. Saatler geçmişti ama istediği çekimi tamamlayamamıştı, artık burnundan nefes almayı bırakmış kulaklarından dumanlar çıkıyordu. Seçkin'in nazlı ve beceriksiz kadınlara tahammülü yoktu. Birden elindeki makineyi masaya koydu, ışık için bekleyenlere bırakmalarını söyledi. Yeşim'e dönüp gözleri kızarmış bir şekilde kadını azarlamaya başladı:
"Hanımefendi siz mi beceriksizsiniz yoksa ben de mi bir sorun var? Şu bacağınızı öyle atmayın diyorum ama ısrarla dediğimin dışında şeyler yapıyorsunuz."
Yeşim ürkmüştü. Pek çok sanatçıyla çalışan bu kadın ilk kez kendisine böyle bağıran bir adam görüyordu.
"Seçkin Bey elimden geleni deniyorum. Ne söylerseniz yapmaya çalışıyorum. Sonuçta albüm benim. Fotoğrafların iyi olmasını en çok ben isterim."
"Ben de diyorum ki fotoğrafların iyi olmasını istiyorsanız öyle gibi davranın. Şu lanet iki pozu da tamamlayalım ve artık bitirelim. Hani benimki de göz!"
Beceriksiz kadın. Ona boş gözlerle bakacağına dediklerini yapmalıydı. Göğüs dekoltesi bir fotoğrafı güzel yapmaya yetmiyordu işte. Budala kadın. Şimdi Seçkin'in karşısında Angelina Jolie, Julia Roberts ne bileyim Hülya Avşar falan olsaydı işler böyle mi olurdu. "Ah Serdar ah nereden bulursun böyle beceriksizleri bilmem ki" dedi içinden Seçkin...
Seçkin'in iç sesi susmuyordu. Saatler sonra birkaç poz daha çekmiş ve artık çekilen pozlara Yeşim'in göz gezdirmesi kalmıştı. Fotoğraf masasının başında Seçkin fotoğrafları seçiyor, Yeşim de yorum yapıyordu tabii Seçkin'in izin verdiği kadarıyla.
Serdar ise bu günün de kazasız belasız bitmiş olmasından müthiş mutluydu. Hemen dekorlar toplanmalı ve güzel bir öğle yemeği yemeliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Rengi
Romance"...Seçkin uzunca bir nefes alıp, kızın bileğini kavrarken kız da bir adım daha kendisine yaklaşmıştı. "Çok güzel bir rüya görüyordum." dedi Seçkin hafif kırık sesiyle: "Ne kadar güzel olduğunu düşünürken, gözümü açtım... Ne göreyim gerçek çok dah...