Seçkin'e karşı koyabilse Derin yapardı onu deyip, üstteki fotoğrafı siz okuyuculara armağan ediyorum :)
Koyu yeşil perdenin aralığından gün ışığı içeri girerken tanıdık olmayan bir yerde olduğumu fark etmiştim. Ölesiye uykusuz olmam bir yana yatakta kıpraşan ikinci birinin olduğunu ise şu anda hissetmiştim. Yatağa yapışmış ve üzerimdeki örtüyü biraz daha kafama çekmiştim. Ne olduğu konusunda hiçbir fikrim yoktu. Arkamda kıpraşan şey hareketlenmiş olsa da ne olabilir diye düşünürken kafayı yiyecek gibi olmuştum. Hemen yanımdaki sehpanın üzerindeki saate ulaşmak için, yatakta arkamda kıpırdayan şeyden biraz uzaklaşmıştım. Saate ulaştığımda fazla hareket etmeden bunu arkamdaki şeye geçirmek istiyordum. Kafamın içinde bir sürü balon vardı ve hepsine sanki iğneler batırılıyor ve ayrı ayrı patlıyorlardı.
O sırada arkamdan duyduğum hırıltıyla saati arkamdaki şeye vurmaya başladım. Sırtımı dönüp de iyice vurmaya başladığımda sesin sahibini tanıyordum. Seçkin'di bu.
"N'apıyosun ya! Kafayı mı yedin n'apıyosun!"
Saçı başı birbirine girse de hala yakışıklı görünmeyi başaran şu adam yani kocam, çıldırmış gibiydi, elleriyle yüzünü kapatmaya çalışıyordu. Aptal gibi yüzümde beliren gülümseme bir yana Seçkin, sanki delirmişim gibi gözlerini devirmişti. Bir yandan bağırıyor bir yandan ne yaptığımı soruyordu. Elimdeki saati tutan kollarım havada öylece kalmış, biraz önce beynimde patlayan baloncukları birleştirmeye başlamıştım. Evet, dün evlenmiştik. Seçkin'in soyadını almış Derin Sahipoğlu olmuştum. Tüm parçalar beynimde yavaş yavaş oturmaya başladığında Seçkin küfürler eşliğinde yataktan kalkmıştı. Pijamasının üstünde hiçbir şey olmayan şu adam baklava tepsisi gibi karşımda duruyor bir şeyler saydırıyordu.
"Ya, dayakla uyanıyorum!!! Bu nasıl bir şey ya!"
Bu kadar yakışıklı göründüğü için beynim error vermiş söylediği yarı şeyi duymamıştım. Seçkin'in şu duruşu balonları tamamlamama vesile olmuş ve birden aklıma, gece yaptıklarımız düşmüştü. Utançla kafamı yastığıma gömerken kikirdemeye başlamıştım.
"Gülüyor musun bir de?"
"Seçkin aşkım yemin ederim..."
Cümlemi tamamlamama izin vermemişti. Bir yandan gülüyordum bir yandan kafasını tuttuğunu, gerçekten acıyıp acımadığını merak ediyordum. Eskiden çapraz yattığı yatağında, şimdi kafasına bir şeyler vurularak uyandırılan Seçkin... Yazık oluyordu aşkıma...
"Ya kafamı yardın Derin ya!"
Yakışıklı kocam anlını ovalarken neye uğradığına şaşırmış gibi bakıyordu. Çarşafı öyle bir çekmiştim ki sadece nefes alacak kadar aralık bırakmıştım. O delikten konuşmaya çalıştım.
"Üstüne bir şey giyer misin aşkım?"
Seçkin anlını bırakıp, kocaman açılan gözleriyle bana bakmaya koyulmuştu.
"Şaka mı ya bu! Sen dün geceki kerametleri hatırlamıyorsun galiba?"
Lanet kerametler! Hemen başımı gömmüş üstüme de örtüyü çekmiştim. Dün geceyi şu an hatırlamak bana hiç iyi gelmeyecekti. Binlerce özür diledikten sonra, banyoya gittiğini gelen su sesinden anlamıştım.
Hemen kalkıp ortalığı toplamaya koyulmuştum. Saçım başım perişan haldeydi. Evet, normalde Türkiye güzeli değildim ama şu anki görüntümle Türkiye çirkini olabilecek durumdaydım. Bu sırada saygıyla Mutlu'yu anmıştım. Her gün bu yüzü görüp nasıl gülümsemeyi başarıyordu acaba?
Üstüme rahat bir şeyler geçirip biraz önceki masa saatini yerine koyup, yatak örtülerini değiştirmiştim. Yenileri sererken de Seçkin banyodan çıkmıştı. Hiçbir şey demeyip dolapta bir şeyler aramaya koyulmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Rengi
Romance"...Seçkin uzunca bir nefes alıp, kızın bileğini kavrarken kız da bir adım daha kendisine yaklaşmıştı. "Çok güzel bir rüya görüyordum." dedi Seçkin hafif kırık sesiyle: "Ne kadar güzel olduğunu düşünürken, gözümü açtım... Ne göreyim gerçek çok dah...