Multimedyadaki Mutlu, kız sinirden vampire bağladı :)
İyi okumalar, bölüm bomba ;)
Mutlu, Serdar'ın telefonda bahsettiği mekânın önünde dikilip kalmış, içeriye sırf tipi dolayısıyla bile giremeyeceğini düşünmüştü. Mekân o kadar lükstü ki Mutlu, girişlerde maaş bordrosu istenip istenmeyeceğini merak ediyordu. Bir yandan mekâna bakıyor bir yandan endişeyle dudağını ısırıyordu. Mekâna girse bile çıkabilir miydi bir an için emin olamadı. Sahi Serdar bunu neden yapıyordu? Mutlu'ya şişkin bir hesap ödetince intikam mı almış olacaktı? Yoksa neden böyle bir mekânda yemek yemek istesindi ki? Mutlu tam olarak Serdar'ın ne yaptığını bilemez halde, kafasındaki bilmem kaç tilkiyle içeri girerken, çalışanlar tarafından prensesler gibi karşılanmış anlam verememişti. İçinden, rezervasyon yaptırmadığını düşünürken, kendisini hiç tanımayan bu adamların ilgi alakasına anlam verememişti...
Topuklularla yürümek bugün daha bir zordu. Gün boyu ayakta durmuştu ve şu anda sırf Serdar beğenecekmiş diye gökdelen gibi bir ayakkabı giymişti ayağına. İçinden umarım buna değer dediği anda Serdar gelmişti. Ne hikmetse garsonlar Serdar'a aynı ilgiyi göstermemişlerdi.
"En son şık göründüğünü söylediğimde bir sürü fırça yemiştim. O yüzden o konuya hiç girmeyeyim. Merhaba."
Mutlu, tabiri yerindeyse salak salak Serdar'a bakıp sırıtıyordu. Bu da neydi böyle? Serdar bugün hiç olmadığı kadar şıktı. Bir düğüne falan gidecek olabilir miydi? Yanlışlıkla buraya gelmiş olamazdı değil mi?
Serdar da bu arada elini kaldırmış, buradayım der gibi sallamıştı. Mutlu, adamın elini görünce kendine gelmiş, saçlarını arkaya doğru atıp, derin de bir nefes almıştı. Şu anda düelloya hazırdı.
"Hoş geldin."
"Dalgın gördüm seni. Bir sorun yok değil mi?"
Mutlu bir yandan ne demesi gerektiğini düşünürken bir yandan da kalbinin neden o kadar hızlı attığına anlam vermeye çalışıyordu.
Mutlu, "Bir sorun olmayacak kadar mükemmel" derken Serdar da hoşuna gitmiş ama çaktırmayan ifadesiyle, "Nasıl?" demişti. Mutlu kendini toplayıp, boğazında şuan oluşan gıcığı temizledikten sonra, "Şey yok bir şey" demiş, Serdar da sakladığı gülücükleriyle mönüden yemek seçmeye başlamıştı bile.
Aynı dakikalarda Derin de Seçkin'in evine gitmişti. Seçkin üşüttüğü için birkaç gündür hasta yatağına mahkûm olmuştu. Derin de Seçkin için tam da şu anda çorba kaynatıyor, yanına aperatif yiyeceği şeyler hazırlıyordu. Tabii kafasında dönüp duran şey Demir'in anlattıklarıydı. Derin asla ikisinin arasındaki hikâyenin böyle bir şey olabileceğine imkan vermezdi. Çok eskiye dayanan bu kırgınlık çözülebilir miydi? Sorunlar unutulur ve Seçkin, Demir ilişkisinde yeni bir dönem başlar mıydı? Derin mutfaktaki masayı kurup kafasındaki düşünceleri bir kenara attıktan sonra, yukarıya Seçkin'in yanına çıkmıştı.
Seçkin'in yatak odasının kapısı kapalıydı. Derin birkaç sefer kapıyı çaldı. Seçkin içeriden ses vermeyince girmek durumunda kalmıştı. Girdiğinde Seçkin öylece dev yatağında yatıyordu. Derin onu uyandırmakla uyandırmamak arasında gidip gelse de, ilaçlarını içmesi gerektiğini hatırladı. Seçkin'in başucundaki sehpanın üstünde duran tabletlerden bir kaçını çıkarıp, yanında duran sudan da bardağa doldurmuştu. Seçkin'i uyandırmak gibi bir girişimi daha önce olmadığı için bu seslere uyanmamasına her hangi bir anlam yüklemedi.
Adamın dağılmış sarı saçları ve birkaç gün önceye nazaran solmuş benzini bir süre seyretti. Derin hastayken zebaniye benzediğini hatırlayıp, hasta ama güzellik anıtı gibi duran şu adama bakıp kıkırdadı. Elini adamın omzuna dokundurup adını seslendiğinde Seçkinden hiç tepki gelmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Rengi
Romance"...Seçkin uzunca bir nefes alıp, kızın bileğini kavrarken kız da bir adım daha kendisine yaklaşmıştı. "Çok güzel bir rüya görüyordum." dedi Seçkin hafif kırık sesiyle: "Ne kadar güzel olduğunu düşünürken, gözümü açtım... Ne göreyim gerçek çok dah...