Kadına bakarken içimden yeniden tekrarladım: "Çok güzel bir kadın!"
Çok güzel olabilirdi ama güzel benim değildi. Kimin olduğu ise bu adamın evine geldiğine göre sizce de gayet açık değil mi?
Hiçbir şekilde kapıyı açmama anlam verememiş olan bu kadın kim olduğumu, burada ne iş yaptığımı sordu. Kadına olanı biteni tabii anlatamazdım. Çünkü patronla aramızdaki anlaşmanın şartlarından biri de bu anlaşmayı 3. bir kişinin bilmeyecek oluşuydu. Hemen atıldım...
"Kuzeniyim."
Kadın yüzüme biraz öncekinden daha şaşkın bir şekilde bakıyordu. İçeri buyur etmekle etmemek arasında bir tedirginlikteydim. Tekrarladım: "Seçkin Sahipoğlu'nun kuzeniyim."
Kadın alay eder gibi bir gülümseme yerleştirmişti yüzüne. Eline aldığı muhtemelen 3 bin liralık (!) telefonuyla birini aradı.
"Ya Serdar... Seçkin'in evinde bir kadın var ve kuzeniyim diyor. Nasıl güleceğimi şaşırdım. Kuzeniyim diyor ya, kuzen!"
Bir insanın en çok kuzeni olurdu. Bu Seçkin yine farkını ortaya koymuştu. Kuzeni olma ihtimalim bu kadar komik olduğuna göre bu herifin kuzeni kesin olarak yoktu.
Kadın gözündeki güneş gözlüğünü saçlarına attıktan sonra telefonda konuşmasını sürdürdü: "Ya Serdar kuzen diyor. Manyak mı bu kadın. Adamın annesinin kim olduğunu bilmiyoruz bu geri zekâlı kadın kuzeniyim diyor. Aptal!"
Kadın hakaretlerini yüzüme baka baka sürdürmüştü. Annesi yok muydu bu adamın? Annesinin kim olduğunu bilmemek neydi? Tamam canım. Ben de halasının kızı olurum! Herhalde babası vardır değil mi?
Bu sırada kadın içeri geçmiş geniş koltuğa kurulmuştu. Sorularına devam edeceği kesindi. Ben de karşısındaki tekli koltuğa oturmuştum. Sorgu odası misali sahnemiz çekim için hazırdı. Bir yerlerden Seçkin gelmeli ve beni bu durumdan kurtarmalıydı. Sonuçta ben sadece bir yan roldüm. Başrol gelmeli ve her şeyi düzeltmeliydi.
Kadın kendini tanıttı. İsmini, kim olduğunu, neden burada olduğunu... Tüm bunlardan sonra benim de kim olduğumu ısrarla sorması bence anormal bir durum değildi. Alaycı tavrıyla konuşmasını sürdürdü: "Sevgilisi falan mısın yoksa? Yani Seçkin'in standartlarının bu kadar düşmüş olması imkânsız ama yine de sorayım."
Sevgilisi değildim. Ama kuzeni hiç değildim. Belki sevgilisi olabilirdim ama asla kuzeni olamazdım. Bu durumda yalanımı değiştirmeli miydim? Hayır, böyle bir şey yapmadım. Hemen ev telefonundan Seçkin Sahipoğlu'nu aradım. Kadına da bir şeyler içip içmeyeceğini sormuş bu bahaneyle yanından kaçmıştım.
Seçkin Bey ilk aramamda açmasa da ikincisinde bıkkın bir tavırla açmış ve söylediklerime şaşırmamıştı. Benim bu kadar korkmama da gerek olmadığını gelen kadına herhangi bir açıklama yapmak zorunda olmadığımı söylemişti. Şaşkın ve ürkek bir şekilde sordum: "Sizin sevgiliniz olup olmadığımı sordu!"
"Ne?"
"Seçkin'in standartlarının bu kadar düşmüş olması imkânsız ama diyerek hem de."
"Ben geliyorum kapat telefonu."
Seçkin Bey geliyordu. Başrolüm. Kahramanım!
Ne diyordum ben? Yine saçmalama sınırlarımı kalemden orta sahaya kadar genişletmiştim.
Kadına kahve ikram ettikten sonra lavaboya gitmiş, vakit geçirmenin yollarını sonuna kadar kullanmıştım. O kapının çalmasını istiyordum. Kapı çalmalı Seçkin gelmeli ve bu yalanlar silsilesine bir son vermeliydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Rengi
Storie d'amore"...Seçkin uzunca bir nefes alıp, kızın bileğini kavrarken kız da bir adım daha kendisine yaklaşmıştı. "Çok güzel bir rüya görüyordum." dedi Seçkin hafif kırık sesiyle: "Ne kadar güzel olduğunu düşünürken, gözümü açtım... Ne göreyim gerçek çok dah...