14. Bölüm "İtiraf"

271 20 22
                                    

Demir severler, yeni bölümü seveceğinizi düşünüyorum :) Multimedyadaki benim çizdiğim Demir siz de kendi zihninizde Demir'inizi çizebilirsiniz.
İyi okumalar ;)

Havluyu aramıza germek o an aklıma gelen ilk şeydi. Ve sınavda akla gelen ilk şıkkın doğru olma ihtimalinin yüksek olması gibi, aklıma gelen ilk şeyi yapmanın da doğru olduğunu düşündüm. Ve o havluyu aramıza gerdim. Kendim havludan daha gergindim tabii...

"Derin! Çek şunu..."

"Siz çekilin ben de havluyu çekeyim" derken hala havluyu aramızda tutuyordum. Bir hışımla havluyu alıp yere fırlattı. Mavi gözlerindeki derinlik kaybolmuştu. Biraz önceki arzunun yerini öfke almış beni bir aslanın önüne yem olayım diye atma isteğiyle dolmuştu sanki. Ellerini tezgâhtan ayırıp konuşmaya başladı.

"Ne istediğinin farkında mı değilsin yoksa derdin zoru oynamak mı?"

"Seçkin Bey zoru oynamak falan değil. Ancak şu halimiz de pek normal değil. Yani en azından benim için normal değil" diyebilmiştim mahcup bir ifadeyle.

Koca bir nefes salıp, Seçkin Bey oksijenimize renk katarken burnundan çıkan öfke dumanlarıyla da grilik veriyordu ortama: "Normal olmayan bir şey var o da senin bu gelgitlerin. İstediğin şeyin ardında dur. Bir orada bir burada olma. Ben ne istiyorsam onun arkasındayım. Sen ne istiyorsun? Beni mi? Yoksa şu Allah'ın belası Demir'i mi? Eğer Demir'e gideceksen önce benimle olan tüm ilişiğini kopar. Benim evimden çıkıp Demir'in yanına gitme! Hoş! Demir'in de kollarını açıp seni beklediğini hiç sanmıyorum zira Demir'in etrafındaki kızları düşününce sen vasat bile sayılmıyorsun!"

Çirkinleşiyordu! Kale duvarlarına bir saldırı geldiğinde çok çirkin birisi oluyordu Seçkin Bey. Yalancı bir öpücüğe hayır dediğim için bana vasat diyordu. Hatta vasat bile değildi tabiri. Onun için "evet" dediğim sürece vardım. Reddedildiği anda yenildiğini düşünüyor ve tüm ordusuyla çirkince saldırıyordu. İşte Seçkin Sahipoğlu buydu.

Hiçbir zaman gözünde gerçekten kıymetli olamadığım bu adama kendimi teslim etmediğim için doğru bir şey yapmıştım ve bunun haklı gururunu yaşıyordum. Sinirle baktım ona. Son bir söz söylemeliydim: "Sakın bir daha vasat birini öpmeye kalkmayın! Sakın!" ben mutfaktan çıkıp kapıya doğru dönerken söylediği sözlerde beynimde zonkluyordu. Beni ardımdan takip ettiğini bildiğim şu adama dönüp gururumu kurtarmak istedim.

"Ha bu arada" demiştim kapıyı açarken, "Allah'ın belası dediğin adam beni hiç senin kadar değersiz hissettirmedi. Elimde bir fırsat olsa ve Demir'e gitsem... Sen de Demir'le nasıl mutlu olduğumu görüp kendini yok etsen. Yenilsen!"

Tam kapının önüne çıkacaktım ki Seçkin Bey hışımla kapıyı kapatıp beni duvara sertçe itmişti. Çarpmanın etkisiyle sırtımda yoğun bir acı hissetmiştim. Öfkeyle yoğrulmuştu sanki Seçkin Bey, öyle bakıyordu. Kolumdaki çantayı asılıp karşı duvara fırlattığında çantamdaki eşyalarda etrafa serpilmişti. Elimde tuttuğum kot ceketimi de bir hışımla asılıp onu da fırlatmıştı.

Korkudan duvara yapışmıştım. Adam çıldırmış gibi bakıyordu. Ağlamak üzereydim. Bir şeyi daha atarsa evet ağlayabilirdim. Sinirden göğsü kafesinden çıkacak gibi nefes alıp veriyordu. Sağ elini duvara yaslayıp beni kendi kafesine sokmuştu. Gözlerini kapatmış öylece sanki söyleyeceği sözleri seçiyordu.

"Yapma bunu" demişti acı içinde. Derin nefesler alırken tekrarladı: "Bunu yapma Derin!"

Göz kapaklarım olan biten karşısında bilmem kaç kere kapanıp açılmıştı. İsmimi söylemek pek de âdeti olmayan şu adam bir şeyler için yalvarır gibi ismimi söylüyordu. Sadece söyleyeceklerini dinliyordum gözlerini gözlerime diktiğinde biraz önceki pozisyonumuzdan daha yakın olduğumuzu fark etmiştim.

Sen RengiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin