20. Bölüm "Seyahat"

204 16 27
                                    

Derin her şeyden bir haber İstanbul'a giderken, Serdar da hemen Seçkin'i arayıp havaalanında her şeyin yolunda gittiğini, kargonun paketlendiğini söylemişti. Serdar rolüne kendini fazla kaptırmıştı. Serdar, Derin'in uçağa bindiğini söylerken Seçkin de kızın bir şeyler anlayıp anlamadığını soruyordu.

"Serdar bak o cin gibidir! Eminsin değil mi bindi?"

"Dostum bindi binmesine de, olayların iç yüzünü öğrendiğinde benim tepeme binmez değil mi?"

Seçkin küçük çaplı bir kahkaha atmıştı, "Öyle bir şey yapacak olursa engel olmam" derken Serdar da karşı taraftan "Hainsin lan!" deyip telefonu kapatmıştı.

Derin İstanbul'a giderken, Serdar da Mutlu'nun yanına gitmişti. BMW 320i marka arabasıyla sıradan bir devlet okulunun önünde duruyordu. Gelen geçen herkes Serdar'ı izlerken Serdar da günlerdir konuşamadığı Mutlu'yu arıyordu. Son kez arayacaktı, şu kız eğer bu sefer de açmazsa, belasını Serdar'ın elinden bulacaktı.

Serdar, kulağında telefonla beklerken çıkışta öbek öbek öğrenciler ve veliler gördü. Belli ki öğrencilerin çıkış saatiydi. Serdar kim bilir kaç saattir oradaydı... Çocuklar arabanın yanından geçerken, özenerek bakıyorlar, kimileri büyüyünce alacaklarını söylüyorlardı. Serdar her geçen çocuk ordusunun arkasından Mutlu çıkar mı diye bekliyordu ama Mutlu yoktu. Gelmiyordu.

Serdar son çare arabadan inmiş, telefonu da arabaya fırlatmıştı. Arabasından uzaklaşıp okul girişine doğru yanaştı. İlk gördüğü öğretmen olduğunu tahmin ettiği bayana sormuştu, "Çok affedersiniz Mutlu Hanım çıktı mı acaba?"

Orta yaşlı olan bu kadın, böylesi yakışıklı ve zengin görünümlü bir tipin okullarının önünde ne işi olduğuna anlam veremez halde bakıyordu. Sonra cevap vermesi gerektiğini hatırladı: "Mutlu mu? Mutlu'nun sınıfı tanışma yemeğine gitti bugün. Gelmedi hiç."

Serdar koca bir boşluğa düşmüştü aldığı cevapla. Kadına teşekkür edip arabaya geçti. Yeniden Mutlu'yu aramayacaktı, zira ICe Otel'de yapması gereken işler vardı. Hem Tibet de gelmişti. Ona da bir merhaba demeliydi...

Serdar ICe Otele doğru yola çıkarken Mutlu da sabahtan beri çalan telefonundan bıkmış halde bir kenara atmıştı. Yemek bitmiş ve bir saat kadar önce eve gelmişti. Yine bilgisayardan gelen maillere bakıyordu. İki güne bir yeni bir mail ve yeni görüntüler geliyordu. Mutlu artık kafayı yemek üzereydi. Serdar'ın ısrarlı aramalarına cevap verecek ve belasını bulmasına vesile olacaktı.

Dün ise Mutlu'yu Sancak aramıştı. Görüşmek istediğini bir yerlerde yemek yiyebileceklerini söylemişti. Mutlu şu an bunun kafa dağıtması için iyi bir fikir olduğunu düşünüp Sancak'ı aradı. Sancak ilk aramasında telefonu açmamış ancak dakikalar içerisinde Mutlu'ya dönüş yapmıştı. Mutlu da bir zamanlar delicesine peşinden gitmek istediği adamla şu anda telefonda konuşacak olmasına anlam veremiyordu: "Sancak?"

Sancak son derece karizmatik olmaya çalışan sesiyle Mutlu'nun aramasından duyduğu memnuniyeti dile getirmişti: "Kusura bakma açamadım biraz önce. Hemen döndüm ama şu an müsaitsin değil mi?"

Sancak hala çok kibar diye geçirdi içinden Mutlu: "Sorun yok Sancak. Yemek teklifin hala geçerliyse bugün yiyebiliriz!"

Sancak duyduğu şey karşısında sevinmişti. "Elbette" dedi önce sonra başka bir teklifte bulundu, "İstersen yemeği ben yaparım?"

Mutlu anlam verememişti. Sancak yemek yapacaksa aynı evde olmak zorunda olurlardı ki bu iyi olmazdı o yüzden dışarıda bir yerde yemek için sözleştiler.

Sözleştikleri yere gittiğinde Sancak, restoranın bahçesinde Mutluyu bekliyordu. Mutlu mekâna geldiği taksiden indiğinde karşısında onu görmüştü. Kız, Sancağı en son şef kıyafetleri içinde gördüğünden karşısında gördüğü kişinin Sancak olup olmadığına bir an için emin olamadı. Koyu lacivert bir takım ve içine açık mavi bir gömlek giymişti Sancak, Mutlu bu yemek için fazla sıradan kaçmıştı. Sancak da Mutlu'yu gördüğünde selamlaşıp mekâna girmişlerdi. Çok lüks olmasa da hiç de fena sayılmazdı.

Sen RengiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin