24. Bölüm "Barış"

189 16 57
                                    

Multimedyadaki şarkı, Mutlu'nun Serdar için söylediği parça...

İyi okumalar herkese!

Seçkin döner dönmez İstanbul fotoğraflarını düzenlemiş, halletmesi gereken işlerini tamamlamış, bakılması gereken maillerini kontrol etmişti. Birkaç günlüğüne de olsa hiçbir şey yapmak istemiyordu. Biran önce Derin'i görmek ona her şeyi anlatmak istiyordu. Derin'in olmadığı bir evde yaşamak ona acı veriyor evde dokunduğu her yerde o kıza dair bir şeyler buluyordu. Bunu böyle sürdüremezdi. Eğer Derin konuşmak istemezse zor kullanırdı.

Bundan önce Serdarla konuşmuşlar ve malum partiye Serdar'ın gideceğini öğrenmişti. Parti her ne kadar Demir ile alakalı olsa bile Seçkin bu duruma kayıtsız kalamazdı. Elbette Derin gidiyorsa Seçkin de gitmeliydi.

Derin bunu biliyordu... Zorla da olsa o partiye Seçkin'in de geleceğini. Bu yüzden sabah erkenden Serdarla görüşmüştü. Seçkin'i getirme talimatlarını vermişti. Serdar ise henüz Derin'le konuştuklarını Seçkin'e söylemediğinden alışverişin ardından Seçkin'in evine doğru yola koyulmuştu.

Serdar, Seçkin'in yanına geldiğinde yorgunluğunu tamamen üstünden atmış bir adamla karşılaştı. Seçkin'in anlamsız keyfine şaşıran Serdar, Derin'le konuştuklarını söylemeliydi. Yaptı da, Derin'in Seçkin'in partiye gelmesinden rahatsız olacağını, gelmemesi gerektiğini tembihlediğini anlatmıştı arkadaşına. Tabii Seçkin bu durumdan hoşlanmamak bir yana duydukları karşısında deliye dönmüştü.

Seçkin, "Ne demek Derin beni istemiyor!" dediğinde Serdar da adamın karşısındaki koltuğa oturmuştu.

"Senlik bir şey de yok ki zaten, bence de gelme!"

"Ne dedi sana Serdar?"

Serdar yerinde biraz kaykılıp Derin'in söylediklerini minumuma indirip devam etmişti: "Ya işte baya gelme abi. Gelmesin dedi. Huzursuzluk istemiyorum dedi."

Seçkin ayağa kalkıp kitaplığa doğru yanaşıp, hep yaptığı gibi sarı saçlarını karıştırıp, koca bir nefes bırakmıştı öfkeyle.

"Bu kıza hiç istemediğim şeyleri yapabilirim Serdar! Ne sanıyor kendini! Hiçbir halt bilmiyorsa anlatacağız işte neyin derdinde bu?"

Serdar da Seçkin'in gerildiğini fark etmiş olacak ayağa kalkmasa da yerinden, pimini çektiği Seçkin'i izliyordu.

"Kadın milleti" demişti sadece. Söylediği her söz boşaydı şu an. Bu yüzden uzatma gereği duymadı.

"Serdar, bu gece o partiye geleceğim ve Derin'i de alıp her şeyi anlatacağım. Başka şansım olmayabilir."

"İyi bir fikir olduğunu sanmıyorum Seçkin. Tüm iş arkadaşları, patronları, astları orada olacak. Bence başka zaman..." diyememişti Serdar. Çünkü sözleri Seçkin tarafından kesilmişti.

Seçkin, "Başka zaman falan yok" diye bağırırken kitaplıktan birkaç kitap alıp yere fırlatmış, "Ben daha kaç gün nefessiz kalayım?" diye devam etmiş, birkaç kitap daha atmıştı yere: "Öleyim mi ben?"

Serdar ise ayağa kalkmış Seçkin'in öfkesine engel olmak için ne yapacağını bilmez halde etrafına bakınıyordu.

Seçkin kitapları bir bir etrafa saçarken, kitapların hedef aldığı eşyalarda yere düşüyor cam olanlar tuzla buz oluyordu.

"Başka zamanım yok benim!" demişti Seçkin, gözlerinden alev çıkarken, önündeki sehpanın üstündeki bibloları da duvara atmış, "Bu gece bu iş bitecek!" diye bağırmaya devam etmişti.

Seçkin bir yandan söyleniyor bir yandan da etrafı dağıtmaya devam ediyordu. Koltukların üstündeki yastıklarda dahil her şey, tüm oda yerle bir olduğunda Seçkin birazcık sakinleşmiş ve bir köşeye kıvrılıp oturmuştu. Cebinden telefonunu çıkarıp Derin'i aradığında ise ne yazık ki telefon açılmamıştı. Seçkin'in bitik halini görmek ve Seçkin'i toplamak yine Serdar'a düşmüştü.

Sen RengiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin