Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: ya bir insan yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir.
Tolstoy...
BİR YIL SONRA...
6 Ağustos - Artvin
İlk defa uzun bir yolculuğa çıkmıştım, oysa hayat zaten bir yolculuktu. Bazıları yolculuğun tadını çıkarır bir hikayesi olurdu, bazıları ise bırak hikayesi olsun kalemi eline almazdı. Bende onlardan biriydim. Bir hikayesi olan ama asla devam etmeye cesareti olmayan, kaleme küskün bir kadın.
Uzun bir hikayenin dargın kızıyım. Çok eski bir hikayenin yarım kalmışı, yalnız kalmışıyım. Otobüs son sürat bir hızla gidiyordu. Başta canım çok yandı ama yolculuk beni buna alıştırdı. Dallarımın kırıldığı şehirden gitmek neden bu kadar canımı yaktı bilmiyordum. Kalbimde hep bir sızı. Oyuk oyuk oyulan içimi de alıp gidiyordum. Tüm kötü hatıraları geride bırakmak beni iyileştirecek miydi?
Tanışalım mı önce?
Ben İpek Samyeli. Yirmi beş yaşında hemşireyim. Daha öncesinde ise ailesi bir yolculuk esnasında vurularak öldürülmüş bir asker kızıyım. Bir başıma kaldığım sekiz yaşımda bütün akrabalarım tarafından istenmemiş, yurda verilmiş bir küçük detayım.
Babamın görevi gereği son defa taşıdığımız Bursa'dan ilk defa çıkıyorum. Ben normalde Konya doğumluyum ama babamın tayini çıkınca hep taşınmışız ve son yolculuğumuzdu Bursa.
Yurttan on sekiz yaşında çıkmış, üniversitede kyk yurduna yerleşmiş, okulu bitirmiş, sonra kendi evime çıkmıştım. Yaşadığımız yerde bir sağlık ocağında görev yaptım iki buçuk sene. Bu ilk şark görevimdi. Heyecanlıydım ama aynı zamanda telaşlı.
Ülkemin hiç bilmediğim bir yerine gidiyordum. Hoş ben hep kapalı bir kutu olmuş, bulunduğum şehirden çıkmaya hiç cesaret edememiştim. Korkuyordum, ölesiye korkuyordum. Kabuğunu kır dedi yurttan can ciğer arkadaşım olan Feride. Sakın korkma ben hep yanındayım.
O avukattı, üniversite için İstanbul'a gittiğinde bir yanım hep eksik kaldı. Sekiz yılda birbirimizi hep imkan buldukça gördük. Onun işleri hep yoğundu, hep meşgul oldu. Ondan ayrılınca ufak bir cesaret buldum yaşamaya dair, bunu yaptım da ama şimdi...
Karadeniz'e gidiyordum. Orada şehir hastanesine çıktı görevim. Bu yolculuk bana ne kazandıracaktı bilmiyordum ama hikayemin yirmi beş yaşımda başladığını çok iyi biliyordum. Bu kendi ayaklarımın üstünde emin adımlar attığım ilk gündü. Her şeyden bağımsız, her şeyden uzak. Tesellim mezarları olsa da ailemden bile.
Yolculuk bitti... Ben artık çok uzaktaydım. Beni ben yapan benden bile. Bir bavulu sürükleyip giderken korkudan dizlerim titriyordu. Yapabilirdim, kimler yapmıyordu ki.
Bir taksiye binip internet sitesinden bulduğum ve arayıp tuttuğum eve doğru giderken akşam oluyordu. Saatlerdir yoldaydım ve öncesinde eşyalarımı nakliyeye vermekle uğraşırken epey yorulmuştum.
Bir zaman sonra şehir merkezine gelmiştim. Evi aradığım sokakta hareketlilik vardı. Yan yana dizilen bahçe içinde ki evlerin arasında ki yolda kapı numaralarına bakarak giderken biraz ilerde iki katlı evi gördüm. Bahçe kapısında içeriye girdiğimde üst kat balkonda bir kadın belirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YÜREĞİNE MESKEN
Chick-Litİpek yetim ve öksüz bir asker kızıdır. Ailesinin kaybı onda büyük bir travma yaratır. Bir gece kız arkadaşıyla dışarıya çıktığında genç ve yakışıklı bir adamla tanışır. Bütün geceyi onunla geçirir ve sabahında onun asker olduğunu öğrenir. Ondan kork...