28.Ağustos - Pazartesi
Günler geçip gidiyordu. Havalar bozmaya başladı. Gri bulutlar sardı gökyüzünü. Hemde fındık zamanı. Dursun amcanın telaşını hayal edebiliyordum. Kalabalık bir imece grubu çağırdı. Murat yaralı diye yapmış bunu. Evde ona bakacak insan lazımdı.
Feride'yi kırmamak için üstüne gitmiyor, kalbini kırarım sinirim geçsin diye aramayı erteliyordum ama o inatla mesaj atmaya devam ediyordu. İstediği oluyordu, daha benden ne bekliyordu bilmiyordum. İsteme olsun istemiyordu Caner'in annesi, o zaman kendi çalıp kendi oynasın bana ne. Yetimiz diye kendimi ezdirecek değildim. Kaldı ki bunu o çocuğun annesi yapıyordu. Neyin kafasını yaşıyorsa Feride, bunu asla fark etmiyordu. Ağzına sıçacak karı haberi yok salak.
Haftalık nöbet günümdü ve mesai bitimi acile geçtim. Yarın akşama kadar eve gidemeyecektim. İşin kötüsü pek param yoktu ve yemek alıp yersem muhtemelen maaşa kadar zor giderdim. Yemem bende, sürekli yemek yemek lazım mı? Değil.
Telefonum çaldı cebimde. Murat dedi ses. Böyle olunca cebimden çıkarıp açtım.
"Efendim."
"Ne yapıyorsun?"
"Nöbete geçtim şimdi. Sen ne yapıyorsun?"
"Yatıyorum bende. Az biraz çıkıp yürüdüm."
"İyi yaptın. Ağzın nasıl?"
"Yara kalmadı neredeyse. İyiyim."
"Güzel. Bugün muayeneye gittin değil mi?"
"Evet. Dikişleri aldılar, bir krem verdi doktor yaraya sürmem için."
"Antibiyotik o. Aksatma sakın."
"Tamam."
"Şimdi işim var. Görüşürüz."
"Görüşürüz."
Telefonu kapatıp gelen hastaya gittim. İğne kağıdını verdiğinde kontrol ederek onu köşedeki yatağa yönlendirip iğneyi hazırladım. Yüz üstü uzanan kadının kalçasına iğneyi yaptım.
"Geçmiş olsun."
"Sağ ol hemşire. Elin ne gada hafif."
Tebessüm ettim. O giderken hemşire masasına geçtim. Üç dört saat boş geçti. Saat sekizden sonra gelen gelene. Doktorun muayene sonrası serum takılacak hastaları yataklara dağıtarak serumları taktım. Yemek arası olduğu için yanımda ki diğer hemşireyle dönüşümlü olarak önce onlar diye anlaştık. İkisi gitti, biz iki kişi kaldık. Onlar gelene kadar işim bitti. Sonra biz gittik yemeğe. Yiyebildiğim kadar yedim, gerisi mide bulantısı olarak kaldı.
Gece saat iki falandı. Sakinledi acil. Başımı masaya koyup gözlerimi kapattım. Sakinlik olunca biraz uyuyabiliyorduk. Onu da dönüşümlü yaparak tabi ki.
Sabahın beşine kadar hiçbir şey yoktu. Uyandım mecburen. Sonra yine gelenler oldu. Gaz sancı olan bebekler, ateşi çıkan gençler, tansiyonu çıkan yaşlılar derken zaman su gibi akıp gidiyordu. Sabah sekize doğru bir kadını getirdiler. Feryat figan ağlıyordu. Şekeri yükselmişti. Doktor acil müdahale ederken yanındaydık.
Kadına serum taktım, o da ilaç verdi. Kadın bir yakınını kaybetmişti, durumu iyi değildi. Durmadan ağlıyordu. Haline çok üzüldüm.
"Sen hava al" dedi arkadaşım. Başımı salladım. Ben söylemesem de bir şekilde en yakınlarını kaybettiğimi biliyorlardı. Dışarıya çıkıp banka oturdum.
Bu şehre geldim geleli, hiçbir yerde görmediğim sıcaklığı, anlayışı görüyordum. Bursa'da yıllarca kaldım ama bazen komşularımdan tiksiniyordum. Mahallede ki o dedikoducu kadınlardan, halden anlamaz ev sahibimden, çalıştığım hastanede ki diğer hemşirelerden. Herkes de bir üstünlük kurma durumu vardı. Ben gözümü kulağımı kapatır işimi yapardım, ona bile bizi sallamıyor derlerdi. Sürekli şikayet ederlerdi beni. Çok garip şeyler geliyordu başıma.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YÜREĞİNE MESKEN
Chick-Litİpek yetim ve öksüz bir asker kızıdır. Ailesinin kaybı onda büyük bir travma yaratır. Bir gece kız arkadaşıyla dışarıya çıktığında genç ve yakışıklı bir adamla tanışır. Bütün geceyi onunla geçirir ve sabahında onun asker olduğunu öğrenir. Ondan kork...