Pencerenin pervazına dayanmış dışardaki yağmurun ruhuma işlediği tutsaklığı dinliyordum. Pişmandım. O iş teklifini asla kabul etmemeli, bir şüpheye yaslanarak Güney'in peşine düşmemeliydim.
Onun yakınında olma fikrini kaldıramıyordum. İçimde bir şeyler büyüyordu. Bana rağmen, inadıma rağmen filizlenen bir şeyler vardı. Bu duyguyu zihnimdeki terazi kaldıramıyor, yaşanmışlıklarım görmezden gelemiyordu.
Acı, mutluluk, heyecan, korku, umutsuzluk... Tüm duygulara aşinaydı kalbim. Bir tek duygu acem kalmıştı zihnimde. Aşk... Bir gün seveceğimi düşünmüş, hep bunun hevesini içimde bayram çocukları gibi yaşamıştım. Olmamıştı. Yaşadıklarım öyle zordu ki aşkı yaban karşılamış, bakir ömrümde filizlenmesine izin verememiştim.
Hayatıma oğlum girince artık bu hislere olan beklentim de solup gitmişti. Ben anne olmuştum ve bu yeni rolün bana getirdiği sorumluluklar böylesi hisleri kendime yasak saymıştı. Artık bitti dediğim şu günlerde Güney'in varlığı kendime verdiğim sözleri bozmuştu. Yeminli sayılırdım. Bir kez daha beni birilerinin üzmesine izin vermeyecektim. Mavi gözlü dev oğlumla ilgili gerçekleri öğrendiğimde hayatıma girmeden çekip gidecekti.
"Yine dalgınlaştın. Gece uyumadın galiba!" Bakışlarım Melis'i bulduğunda içime çöreklenen utanç iyice baş edilemez bir hale geldi. "Evet. Bu gün ilk iş günüm. Biraz heyecanlıyım."
Melis, kıvrılan dudaklarını gözüme sokarak kocaman bir kupayı hazırladığı kahve makinasının altına koydu. "Sadece bu kadar mı? Yani o yakışıklı star seni hiç heyecanlandırmıyor öyle mi?"
Endişeli gözlerimi kaçırıp ayağa kalktım. Sırtımı ona çevirip kocaman bir bardak suyu bir dikişte bitirdim.
"Yok öyle bir şey Melis. B-ben şey... Sadece heyecanlıyım. Biliyorsun daha önce kötü bir iş deneyimim oldu. Yine aksilikler olur diye korkuyorum." Melis elimi tutup beni sakince küçük, turuncu sandalyelerden birine oturttu. Kendisi de tam karşımdaki sandalyeye hevesli tavırlarla oturdu. "Sadece gereksiz heyecana kapılma. Elin ayağın rasgele bir yerlere çarpmasın ve aniden yükselip ortamdaki tansiyonu arttırma."
Sıktığım yumruklarımı açıp baş parmağımı gergince ısırdım. "Of of! Ben de bundan korkuyorum işte! Nasıl yapacağım? Ben heyecanlanınca nasıl davranacağımı bilemiyorum. Elimi kolumu koyacak yer bulamıyorum." Melis kıkırdarken ben tırnaklarımı yemeye çoktan başlamıştım. "Zaten onu görünce..."
Melis daha büyük bir kıkırdamaya karşılık verdi. Kendini sabahın nurunu korumak için tutmaya çalışmış kendince kahkahalarını bastırmıştı. Tabi bunu yaparken boğazından gelen hırıltılı sesleri engelleyememişti.
"Efsun Güney'e aaaaaşık! Efsun Güney'e aaaaaşık." İşaret parmağımı hemşire fotoğrafındaki kadınlar gibi dudaklarıma sabitledim. "Şşşşş! Delirtme beni!"
"Tamam tamam. Hayırlı haberlerini bekliyorum." İç çektim. Bu kız hayal dünyasında yaşıyordu. Güney'in bana olan davranışlarının nasıl olduğundan haberi bile yoktu ve maalesef bu sözleriyle istemesem de umutlanmama sebep oluyordu. Kalkıp hemen bir duş aldım ve dünkü tatsızlıklardan Melis'e söz etmemeye karar verdim. Yeni hayatımla ilgili çok büyük umutları vardı ve ben onu hayal kırıklığına uğratmak istemiyordum.
Üzerime daha önceki ciddiyetimin aksine daha spor bir şeyler geçirmeye karar verdim. Bu gün pantolon giymeye daha uygundum ve Güney denilen o kibir çuvalının benim hakkımda ne düşündüğünün de zerre karar önemi yoktu. Hayır kendimi beğendirmek gibi bir niyetim asla yoktu olamazdı da. Sadece rahat ve iyi olmak istiyordum. Üzerime geçirdiğim mavi bir kot pantolon ve beyaz ipli tshirtle bunu başardığıma inanmıştım. Bu gün açık kahve tonlarındaki saçlarımı düzleştirmeyi çok daha hoş bulmuştum. Yaşıma yakışan günlük makyajım ve spor ayakkabılarımla olduğum gibi görünüyor olmanın rahatlığını yaşadım. Mavi bez çantamı koluma geçirdiğimde içimdeki umut kırıntıları gözlerimin dolmasına sebep olmuştu.
Harzem pisliği ortalıklarda görünmüyordu ve o günden sonra onu bulmak konusudaki umudum her saniye biraz daha sönüyordu. Oğlumun ölmediğine inandığımı ve onu bulmak istediğimi savcılığa duyurmuştum. Ne yazık ki hâlâ gerekli cevabın verilmesini bekliyordum. Şimdi bu akılla nasıl işime konsantre olacaktım bunu ben de bilmiyordum. Ama güçlü olmak zorunda olduğumu çok iyi biliyordum. Bu işten kazanacağım parayla Melis'e evin masrafları konusunda yardımcı olacaktım. O böyle şeylerin lafını sözünü edecek bir insan değildi ama ben kimseden karşılıksız bir şey kabul etmemem gerektiğini öğrenmiştim. O hata bir kez olurdu.
"Bana şans dile!" Dibi soğuyan kahve kupasını havaya kaldırıp "Başarılar!" dedi. Kapının önüne gelen araca çekingen görünmemeye çalışarak oturdum. BMV araç gözüme oldukça konforlu görünmüştü. Ama kendimi orada rahat hissedemiyordum. Bir erkekle özellikle de yabancı bir erkekle yalnız kalma fikri benim için hâlâ korkutuculuğunu koruyordu. Midemin bulantısı git gide artıyordu. Klima sıcak hava üflerken bulantılara baş dönmeleri de eşlik etmeye başlamıştı. İçime sirayet eden görüntüler beni yormuş ve yaşadıklarım zihnime kare kare düşerken ılık ılık terlememe sebep olmuştu. Camı açıp soluklanmaya çalıştım. Korkularımın beni ele geçirmesine izin veremezdim.
"İyi misiniz?" Titreyen dudaklarımı zapt etmeye çalışarak "İyiyim."diye karşılık verdim. "Biraz kötülediniz sanki. Dilerseniz kenara çekeyim biraz soluklanın! İlk iş günü heyecanıdır. Geçer gider."
"Düşünceli sözleriniz için teşekkür ederim. Ama daha fazla geç kalmasam iyi olacak." Başını onaylayarak salladı. Anlayışlı, hakikatli bir delikanlıya benziyordu. Her gün beni işe getirecekti. Bu yüzden onun nasıl biri olduğu konusu benim için önemliydi.
Araçtan inip Güney'in uzun yeşillikli bahçesinden geçtim. Çelik kapının önüne geldiğimde içimde büyüyen huzursuzluk had safhaya varmıştı. Zili çaldım. Kapıyı onun açmasını beklemiyordum ama açmasını beklediğim kişiler de hiç mi hiç ortalıkta görünmüyordu. Açılan kapının ardındaki kadın beni düşler uykumdan uyandıran kişi oldu. Kısa kızıl saçları omuzlarının hemen üzerinden asimetrik bir şekilde kesilmişti. Gözleri ela renkte, kirpikleri ise süpürge sapı gibi gereğinden fazla uzun ve dolgundu. Dudaklarının sosis gibi büyük olması bana kocaman bir estetik faciasıyla yüz yüze olduğumu hatırlattı. Kemikli yüzü, uzun çenesi ve yüzüne kıyasla mini minnacık kalan burnuyla beni hayrete düşürmeyi başarmıştı.
Göğüslerini açıkta bırakan siyah, dar, mini elbisesini incelemeye dalmıştım ki bana açıkta kalan ağzımı hatırlatır gibi "Hello!" dedi. Ecnebi miydi bu kız şimdi? Öyle ya! Başka türlü neden İngilizce konuşacaktı ki? "Merhaba!" diye karşılık verdim. O balodan çıkmış gibi karşımda duruyor ben de üzerimde onun tamamen zıttı olan kıyafetlerle alık alık bakıyordum. Yoksa bu kız Güney'in kız arkadaşı mıydı?
"İçeri geçecek misin yoksa davetiye mi gönderelim?"
"Efendim!"dedim bir kaşımı kaldırırken. "Of! Seni kim işe aldı bilmem ki?" Ben öfkeyle üzerine atılmaya yeltenirken tanıdık bir ses pençelerimi yeniden saklamama sebep oldu. "Ben işe aldım. Bir mahzuru mu var?" Genç kadın, bozulan yüzünü sahte bir tebessümle gölgelemeye çalıştı.
"Ha-hayır. Ben sadece... Neyse." Güney kapıyı açıp sirke satan, ürkütücü bir yüzle girmem için yer gösterdi. Bana olan tavrı hoşuma gitmemişti. Bir hoşgeldin diyemez miydi ya da en azından bir Merhaba... Diyemezdi bay kibirli. Star bozuntusunun incileri dökülürdü ne de olsa! Hıh!
Aynı kibirli tavırla burnumu havaya kaldırıp yüz vermeden içeri girdim. İçeride Asistanıyla birlikte birkaç kişi daha vardı. Güney beni yeni iş arkadaşlarıyla tanıştırdı. Ses tonunda tahammül sınırlarımı zorlayan samimiyetsiz bir renk vardı. Acaba bu mesafeli duruşuna daha ne kadar tahammül edecektim?
Son birkaç kişiyle birlikte ekip tamamlandı. Birer kahve alıp Güney'in çalışma odasına toplantı yapmak üzere geçtik. Oda tamamen siyah beyaz gotik bir tarza sahipti. Metal parçalar her yerdeydi. Gitar, keman, darbuka, bateri ve daha adını bilmediğim pek çok enstrüman bu odanın bir köşesinde kendisine yer bulabilmişti. Duvarlarda müzik ve enstrümanlarla ilgili müthiş tablolar bulunuyordu. Odanın sol tarafında ayrı bir oda ve o odanın tam ortasında da kahverengi, ahşap bir masa toplantı mekanı olarak seçilmişti. Masa resmen devasaydı ve ben kendimi orada minicik hissetmiştim. Ne yazık ki o dünyaya ait olmayı yine becerememiştim.
Güney'in asistanı kızıl kraliçenin işaretiyle kendimizi bize gösterilen yerlerde oturmuş bir halde bulduk. Önümüzde kağıt dosyalar vardı ve göz attığımda hepsinin aynı metini içerdiğini gördüm. İlk sayfada söz konusu şarkının sözleri duruyordu. Sözlerine baktığımda içimde aşk denilen o iç yakıcı duyguya karşı iki farklı hissi yaşamıştım. Heves ve nefret... Hayatın örselediği kalbim hem bu duyguyu deli gibi arzuluyordu hem de deli gibi korkuyordu. Ben ne zaman güzel bir şeyler umsam kader bana kötü, küflü bir sayfa açıyor, kursağım gerçekleşebilecekken solup tükenen onlarca hevesle tıka basa doluyordu.
Ah Güney! Neden beni kaçtığım duygulara mecbur ettin. Senden kaçtıkça neden beni kendine yaklaştırdın. Ve ben neden bu yaklaşmada ölümcül bir nefret ve öfke seziyorum? Ya seversem seni! Ya yanında sen olmadan nefes bile alamayacak bir hale gelirsem. Ya seni de kendi geçmişimin bataklığına düşürürsem. Yapamam!
Kızıl kraliçe elini kapıyı açan genç kıza çevirip takdim eder gibi eğildi. "Klipte oynayacak modelimiz Azra Yeşil hanımefendi." Azra, benim sıkılgan bakışlarımın arasında botokslu dudaklarını engelli gibi öne çıkarıp gülümsedi. Bu kız deli olmalı! O dudaklar daha nasıl büyük görünecekti ki? Kocaman bir böğürtleni dudağına tutkalla yapıştırsak ancak bu kadar büyük ve belirgin görünürdü.
"Kostümünü üzerinde görüyorsunuz. Klipte üç kostüm kullanılacak Azra için. Siyah, gri ve mor...Güney, spor giysiler içinde boy gösterecek. Onları da cansız mankenlerin üzerinde görüyorsunuz. Kostümlerden sorumlu arkadaşımız çok önceden hazırlıkları tamamladı. Çekimler yarın başlayacak. Kapalı alanda beyaz tonlardaki bir stüdyoda çekeceğiz. Stüdyonun fotoğrafları elinizdeki dosyada mevcut."
Elimdeki dosyaya ilgili sayılabilecek bir şekilde göz attım. Aslında pek anladığım şeyler değildi bu konuşulanlar fakat madem bir işe girdim bunu olabilecek en güzel şekilde başarmalıydım. Gözlerim kostümlerde oyalandı önce sonra ise istemsizce Güney'i buldu. Masumiyeti ve kışkırtıcılığı mavilerinde damıtan genç adamla tüm isteksizliğime rağmen göz göze gelmekten kurtulamadım. Yine kin, öfke ve ilgi karışımı bir bakışla gözbebeklerime gökkuşağı gibi farklı tonlarda olan duyguları işliyordu.
Bakma Efsun! Yeşeren duygularını yaramaz bir oğlan çocuğu gibi örseleyip ayaklarının altına almasına izin vermeyeceksin. O maviler ilk günden beri sana haramdı. Sen ise ona yasaksın Efsun!
Gözlerimi kaçırıp elimdeki dosyaya yöneldim. Dosya onun güzelliğinden kaçıp saklandığım kuru bir ağaç kovuğu gibiydi. Ben ona aşıktım kalbim ise karanlığımın batağına saplanmıştı. Bir nefes kadar yakınında ama asla olmamam gereken bir dünyadaydım.
Özlemek ne yıkıcı bir kelimeydi
Hep sevmek ama sevilmemek
Senin gözlerinde bulduklarımla yetinmek istemek ama yokluğundan kurtulamamak
Aşk neydi sevgilim? Sende bulduklarım düşünülünce ben senden önce kimdim?
Kimdim? Kimeydi bu yanış kimeydi bu çözülüş?
Seninle tamamlandım ben. Senden önce eksik,
Aynı şiirde dize olduk sakladıklarımızla
En masum sendin bense senden önce yalan
Hem şansımdın hem şansızlığım.
Hem aşkımdın hem kaçtığım...
Yasaklım, yasaklım...
Kavuştuğum, kavuşmak için ecele küstüğüm
Yasaklım, yasaklım...
Sevdiğim, sevmek için gurura küstüğüm...
Okuduğum sözler içime işlemişti. Sanki sözleri bizi anlatıyordu. Bu güzel sözler hangi yanık yürekten dökülmüştü. Kim onları yan yana dizip ruhuma aşkın masalını fısıldamıştı?
Söz-Müzik: Güney Tunç Atasoy
Gerçekten bu sözleri mavi gözlü dev mi yazmıştı? Demek kalbi o kadar da ruhsuz değildi. Ona romantik prens diyenlerin haklı olduğunu kabul etmek zorundaydım. Dıştan Shrek içten ise beyaz atlı bir prens... Dosyayı kapatıp masanın üzerine sabitlediğim bakışlarımı sözleri yazıp besteleyene yönelttim. Ortamda herkes kendince bir şeyler söylüyor, klibi güzelleştirmek için fikirlerini beyan etmekte bir sakınca görmüyordu. Bir tek ben suskundum bir de Güney. Arada konuşulanları onaylamak dışında kendisine herhangi bir rol biçmiyordu. Her şeye kafa sallamak üzere kurulmuş pilli bebek gibiydi.
"Siz ne düşünüyorsunuz Efsun Hanım?" dedi Güney yüzünde kocaman bir soru işaretiyle. Belli ki sessiz sedasız çekip gitmeme izin vermeyecekti. "Sadece konuşulanları dinliyorum. Çok farklı bir şey yaptığım söylenemez." Felfecir okuyan gözleriyle önümdeki kağıt dosyayı işaret etti. "Klip planıyla ilgili sizin de eklemek istediğiniz bir şey var?"
"Hayır yok!"
"O halde tercihlerimizi beğendiniz sonucuna ulaşabilirim."
Toplantıdaki tüm yüzler ağız birliği etmişçesine aynı anda bana yöneldi. "Hayır beğenmedim."dediğimde tüm yüzler hayretle birbirine baktı. Dikene oturmuş gibi sandalyeden havaya fırlamam an meselesiydi. O saçma kıyafetleri ve mekan tercihini beğeneceğimi ummuş olamazlardı değil mi? Güney keskin keskin beni süzerken çoktan gerginlikle parmak boğumlarını çıtlatmaya başlamıştı. Her hareketi biraz daha endişelenmeme sebep olmuştu.
"Ekselansları projemizde neyi kusurlu buldu acaba?" Bakışlar ondan ayrılıp yeniden beni buldu. Biz karşılıklı atıştıkça onlar da pinpon topu gibi ikimiz arasında mekik dokumaya devam ediyordu. Omuzlarımı yukarı doğru silkelerken dudaklarım küçümser gibi yukarı kıvrıldı. Bu tavrım modelleri başta olmak üzere herkesi yavaştan sinirlendirmeye başlamıştı.
"Açıkçası söz ve müzik dışında pek bir şey beğenmedim." Ayağa kalkıp cansız mankene doğru yürüdü ve üzerindeki kıyafetin yakalarını düzeltti. "Her şey son derece kaliteli. Seçimlerimizin muhteşem olduğunu düşünüyorum. Haksız mıyım? Bana bir yanlışlık var gibi gelmedi." Ah Güney Tunç Atasoy! Keşke kibir çuvalı gibi dolaşacağına biraz yeni tarzlara açık olsaydın.
"Şarkı çok güzel! Sözleri gerçekten anlamlı ama klip ve oyuncu tercihiniz şarkıya hiç uymuyor. Artık kapalı, yapay ortamlarda çekilen klipler izleyicinin ilgisini çekmiyor. Çünkü modelin davranışları, göz süzmeleri, bakışı, duruşu bile aynı. Sanki hepsi bilinmez bir el tarafından fotokopi makinasından çıkarılmış."
Güney, ellerini serseri bir tavırla ceplerine soktu. Odadaki herkes gibi dudaklarımdan dökülen cümleleri kolluyordu. Sözlerim adeta toplantıda bomba etkisi yaratmıştı. Aslında bunları söylerken içten içe terliyordum. İçimden geldiği gibi konuşuyordum fakat söz konusu Güney olduğunda karşısında konuşmak benim için oldukça zordu. Söylediklerimde haklılık payı var mıydı?
"Şarkının sözleri iki farklı duyguyu barındırıyor. Zıtlıklar çok belirgin bir şekilde kelimelere işlenmiş. Ses bile aynı tonda devam etmiyor. Bir yerde yükselip duyguyu kalbe hapsederken, bir yerde ıssız bir liman gibi sakin bir tona bürünüyor. Klipte aşk ve aşktan kaçmaya çalışan iki insan olmalı. Zıtlıklara uygun bir klip hikayesi olmalı ki sözler görselle anlamlı bir bütün oluşturabilsin. Dekor da bu zıtlıkları yansıtmalı kostümlerde." İnsanlar ip gibi dizilen sözlerimin karşısında epey afallamıştı. Kimse onaylayan ya da reddeden bir cümle kurmuyor, söylediklerim karşısında el pençe divan duruyordu. Haklı bile olsam Güney'in karşısında beni onaylayacak cesarette birinin bulunduğunu sanmıyordum.
"Bir de üzgünüm ama model tercihiniz berbat. Klipte daha masum yüzlü ve doğal bir kız oynatmalıydınız. Yüzü bu kadar işlem görmüş birini ben olsam tercih etmezdim." Hayır acımasız değildim elbette ama bazı gerçekleri de anlamak gerekirdi. Kızın yüzünde o kadar çok botoks ve dolgun işlemi vardı ki hikayedeki duyguyu seyirciye verecek hiçbir mimiği kullanamazdı. Cansız mankenler bile ondan daha çok duygu verirdi insana. Zaten şimdiki mankenlerin çoğu estetik faciası gibi ortalıkta dolaşıyordu. Çeneler sivrilmiş, yüz gerdirilmiş, kaşlar kaldırılmış, yanaklardaki elmacık kemikleri testere filmindeki maskeyi aratmayacak düzeyde, dudaklar Afrikalı gibi kocaman... Ne anlıyorlardı bu güzellik anlayışından ben de bilmiyordum. Bildiğim tek şey insanlar arasındaki kişiye has güzelliklerin her geçen gün biraz daha öldüğüydü.
Güney, eline aldığı dosyayı tekrar incelemeye başladı. Profesyonel bir gözle baktığında sözlerimin hiç de haksız olmadığını anlamış olmalıydı. Bir süre sessiz kaldı. Söylediklerimi kafasına yatmış olacak ki boğaz ayıklayıp kendisini merakla süzen bakışlarıma odaklanmayı sonunda başardı.
"Efsun Hanım'ın fikirleri bana oldukça çarpıcı geldi. Bence şarkıyı yansıtacak değişikliklere gidilmesi çok daha iyi olacak. Klibin verilen emeğe değmesi ve izlenmesi çok önemli." Kıvanç, öne atılıp "Bence bu fikirler ilkinden çok daha iyi. Ben tamamım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YILDIZLARIN MELODİSİ
Teen FictionEfsun, kendisini istismar eden adamla evlendirilmeye çalışılan kimsesiz bir kızdır. Evlendiği gece hayatını karartan adamı öldürdüğü için hapse düşer. Oradayken oğlu Yiğit'i dünyaya getirir ve teyzesine emanet eder. Teyzesi aylar sonra bebeğin öldüğ...