23. BÖLÜM: KALBE DÜŞEN SANCI💫

11 1 0
                                    

     

🎶 Tuğkan: Kuş ölür 🎶

    Yıllar Önce

    Bazen büyük bir sancı düşerdi insanın içine. Kötülük koynunda dolaşırken, hevesler ve riyakar duygular aşk adı altında zulmü kumaşına işlerken insan olacağını bilmediği gerçeklerin eteğinde dolaşır dururdu. İnsan acımasızdı. İnsan saplantılıydı ve nefis olmayanı oldurmaya şeytandan aldığı dersle daha da hevesleniyordu.
    Efsun balkonda oturmuş o bahar sabahı yapraklara düşen çiğ damlalarına hüzünle baktı. Elindeki çizim defterine huzursuzca bir şeyler karalamaya çalışıyor fakat yapmaya çalıştığı işe bir türlü dikkatini veremiyordu. Kalem sanki elinden kayıp gidiyordu. Sanki zihni cam bir tabut gibi paramparça olmuş beynine batıyordu. Silgiyi alıp çizmeye çalıştığı elbise tasarımının bel bölgesini silip değiştirmeye çalıştı. Yeniden eline kalemi alıp bir başka detayı eklemek istediğinde aklı yine o düşünmek istemediği malum konuya sıçrama yapmıştı.
    Demir... Uzun zamandır onda beğenmediği pek çok tavır görmüştü. Etrafında dolaştığını, onu adım adım izlediğini biliyordu. Bakışları bedeninin muhtelif yerlerinde dolaştıkça genç kız onun bulunduğu ortamdan kaçmak istiyor, yeri yarıp içine hapsolmayı bile nimet sayıyordu. Gözlerinin önüne gelen manzara iliklerine kadar titremesine sebep oldu. Aklında dolaşıp duran fikirler saç diplerinin terlemesine, dişlerinin karşı karşıya gelen düşman ordusu gibi vuruşmasına sebep oldu. Gerginlik elindeki kalemin kağıdına baskı yapıp kırılmasına sebep oldu. Ucunu istemeden kırdığı kalemi açmaya bile hevesi kalmamıştı.
    Dışarı çıkmak istedi fakat onunla karşılaşma ihtimalini düşününce bu fikrinden hemencecik vazgeçti. Küçük tahta raflarla oluşturulmuş mutfak dolabına yönelip kahve kavanozuna uzandı ve kendisine dumanı üzerinde bir kupa dolusu latte yaptı. Dudakları nefis tadı alınca tatlı, küçük dokunuşlarla kıvrıldı ve dili köpüğün dudaklarındaki izlerinin üzerinde zevkle dolaştı. "Nefis olmuş!" Yeniden rahatlamış bir şekilde çizim defterine yönelmek istediğinde kapı tokmağının boğuk sesi hevesini bertaraf etti.
    Kuşkulu adımları taş merdivenleri heyecanla yokladı. Kapı açıldığında karşısında bulamadığı simanın verdiği hayretle etrafına bakındı. Kimsecikler görünmüyordu. Ayakları bir adım atar atmaz parmak uçlarına kapalı bir kutu ilişti. Gergin bir şekilde kutuyu evirip çevirdi. Zihni yine komplo teorileri üretmekten geri durmamış, akla hayale gelmeyecek bomba ve dinamit fikirleriyle bilinçaltını yoklamıştı. Çok film izliyorum diye söylendi kendi kendine. Kafasındaki düşünce balonunu patlatıp merakla kutuyu açtı. İçerisinden irice bir kırmızı elma çıkacağını aklının ucundan bile geçirmiyordu. Elmayı evirip çevirerek olağanın dışında bir şey aradı. Yoktu.
    "Bazı güzellikler bana cenneti kirleten o kötülüğü hatırlatır." İlk notta yazanlar Efsun'un huzursuzca yutkunmasına sebep oldu. Titreyen ellerini görmezden gelip ikinci notu ürkekçe okudu. "Aşk yasak tanımaz. Bunu sen de anlayacaksın!" Elma... Yasak meyve... Bu notu yazan Demir'den başkası olamazdı. Ona yaklaşmaya çalışıyor, çirkin beklentileriyle göz hapsine aldığı kızı romantik olduğunu düşündüğü kelimelerle köşeye sıkıştırıp taciz ediyordu. Efsun hışımla evden çıkıp birkaç adım mesafedeki tek katlı eve yöneldi. Tam tahmin ettiği gibi Demir uzaktan onu izliyor, vereceği tepkiyi hevesle takip ediyordu.
    Karanlık çökmüş, mahalle köşe başlarını tutan tekinsiz adamlarla dolup taşmıştı. Genç kız kendisini pis pis süzen delikanlıya elindeki sade kutuyu fırlattı. Kutu önce Demir'in kafasına çarptı ardından da kızgın bakışlarını arasında asfalt zemini boyladı. Elma yuvarlana yuvarlana heveskar delikanlının annesinin ayaklarını bulduğunda Efsun çekinmeden Demir'i sertçe itip duvara sendeletti. Artık o bakışların ardında bir cehennem yatıyordu. Gazap sinesine kıvrılan baykuş gibi ölümcül uğultular çıkardı. Akbabalar çoktan gururunu didikleyip kemirmeye başlamıştı.
    "Ne hakla böyle saçma mesajlar yazabilirsin Demir? Seni istemediğimi bildiğin halde nasıl beni böyle taciz edebilirsin?" Annesi müdahale etmek istediğinde Demir eliyle susması yönünde bir işarette bulundu. Kadın oğlunun suçunu görmezden geliyor, kızın çıkışını yersiz buluyordu. Demir genç adamdı neticede! Kanı deli akıyordu. Birkaç küçük nottan ne çıkardı (!)
    Demir sakin tavrını bozup Efsun'un üzerine yürüdü. Erkektir ne yapsa yeridir jargonuyla büyümenin hakkını sonuna kadar veriyordu. "Seni sevmemin suç sayılabilecek bir yönü olduğunu düşünmüyorum."
    "Seni sevmiyorum. İstemiyorum!"diye bağırdı Efsun. Hiddeti konu komşuyu daha ilk yankıda ayağa kaldırıp cama pencereye dikmişti. Kimse bu seyirlik rezilliği kaçırmak istemiyordu. Ertesi gün içecekleri ikindi çayına yeni malzeme lazımdı. Durup dinlemek varken kapıyı bacayı kapatmak kimin haddineydi? Demir, yüzünü kızartan genç kızı kolundan kavrayıp acımasızca göğsüne bastırdı. İri gözlerini, Efsun'un güzel mavi gözlerinden ayırmadan içine çeker gibi kokusunu almaya çalıştı. Ona yakın olmak istiyor, haddi olmadığını bile bile tenini arzuluyordu.
    Genç kızın yüzü bu temasla iyice öfkeden kızardı. Bedenini ondan kurtarmak için çırpındığında Demir'in sert elleri kollarında halka halka morluklara sebep olmuştu. Dokunuşları tiksindiriciydi. Genç kız üçüncü bir elin onu Demir'den çekip kurtardığını fark etti. Dönüp bakmaya bile fırsat bulamadan Demir'in yediği yumruk darbesiyle sarsıldı.
    "Adi herif! Bir daha kızı rahatsız ettiğini görürsem seni lime lime ederim." Bu Oğuz'un sesiydi. Efsun kuzenini yanında bulduğuna hiç bu kadar memnun olmamıştı. Demir kanayan burnuyla ardından bakarken başını çevirip bir kez daha gözlerine temas etmemiş ve onu yönlendiren kuzenine gönüllü teslim olmuştu. Demir'in öfkesinin boyutlarının tahmin edemeyecek kadar toydu. İçindeki sesi susturamıyordu. Bir şeylerin mahvolacağını hissediyordu ama bununla nasıl baş etmesi gerektiğini bilmiyordu.

YILDIZLARIN MELODİSİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin