37. BÖLÜM: YILDIZLARIN MELODİSİ 2 DÖNENCE 🌟 YARIM KALMIŞ BİR ŞARKI

3 1 0
                                    

Medya: Bilal Hancı Bal 🎶


Hayatımda bir zamanlar ciddiye aldığım çok az şey vardı. Akışına göre yaşar, vaktimin çoğunu arkadaşlarımla geçirir, çizgi roman okur ve kalan zamanları da sevmediğim insanları sinir ederek geçirirdim. Kendini çok seven biri olmadım. Çok korkak ya da cesur da sayılmazdım. Orta yol nedir bilmezdim ama sürekli ruhumun dizginlerini elimde tutmak için çırpınır ve kendi kendime hayatı dar ederdim.

Güney her anlamda mükemmel bir adamdı. Eşsiz, kemikli, oval hatlara sahip, kibar bir yüzü vardı. Kalın sayılamayacak dudakları, doğal minik çıkık çenesi ve hafif kaslı, çekici üçgen bir vücudu... İnsan bunca mükemmelliğin arasında ister istemez "yok artık nerde bu adamın kusuru?"diyerek başka alanlara yöneliyor ve kamaşan gözlerinde güneşe bakan bir cahil gibi kara lekeler arıyordu. Onu tanımış ve ne yazık ki hayatındaki ise kendimden daha fazla hiç kimseyi ve hiç bir şeyi yakıştıramamıştım. Evet, güzel bir kızdı Efsun Dumanlı. Güney kadar olmasa da orta halli bir boya, bir çocuk dünyaya getirdiğini ve bol miktarda tatlı tükettiğini hissettirmeyecek kadar çekici, sıkı bir vücuda sahipti. Ama gel gör ki içi kapkara bir tufan, ruhu savaştan kaçıp gelen ruhsuz bir köleyi anımsatacak kadar yaralı ve bitaptı. En büyük kahkahaları atmasının ve hep bir şeylerle dalga geçmesinin altında yatan sebep de tam olarak buna dayanıyordu.

Kendime bile itiraf etmekte zorlanıyordum ama Güney'i bir başkasını yerine koyamayacak kadar çok seviyordum. Sevgi... Bu sözcük sadece onun mavi bakışlarında hayat buluyor, bir tek onun dudaklarında anlam kazanıyordu. Büyük acılar, utançlar yaşamıştım. Öldürdüğüm adamı hâlâ rüyalarımda görüyor olmam bana kaderin en büyük tokadıydı. Oysa ne öldürmek istemiştim ne de onun yanlış hareketine kurban gitmeyi kabullenmiştim. Başımı yastığa huzurlu koyabildiğim gece sayısı bu kadar sınırlıyken hayatıma, odama, bedenime nasıl Güney'i kabul edebileceğimi ben de bilmiyordum. Bir yanım kordan kanatlarının altına sinmek isterken diğer yanım ondan ve beni sarıp sarmalayacak kadar temiz olan yüreğinden delicesine bir arzuyla kaçmak istiyordu. Çok kirlenmiştim. Onu da kirletmekten, kabuslarıma ortak etmekten korkuyordum.

Aslında onu ruhen olduğu gibi bedenen de istiyordum. Bana ait olması, o güzel, sıcacık amber kokusunun tenimdeki o hoş kokuyla birleştiğinde bana neler yaptığı bilse yanımda kaç dakika durabilirdi hesap etmek zordu. Dayanmak ise imkansız... Gazabıma meydan okuyan bu arzuların en büyük engeli ne yazık ki yine ben ve benim kahrolası geçmişimdi. Her şeye rağmen korkularımı aşıp oğlum için de olsa ona kavuşmayı dilemiştim ama bunu başarabileceğimden emin değildim. Günler her geçen an biraz daha benden çalıyordu. Saatler akıp gidiyor, bizi aynı yatağa bırakacak anlar kapımı Bizans surlarını delen havan topu gibi şiddetle kırıp döküyordu. Kendimi sakinleştirmek için kullanmadığım sözcük kalmış mıydı bilmiyordum. İki ateşin arasında daha ne kadar yanmayı arzulayıp alevlerden kaçarak yaşayacaktım cevap vermek zordu.

Kapı çaldığında yine aynı şeyi yaptım. Yatağımın üzerindeki beyaz çarşafı başıma kadar çekip içinde kefen giymiş bir ceset gibi kayboldum. Uyumuş numarası yapıyordum ve Güney'i her defasında geri püskürtmeyi bu sayede başarmayı öğrenmiştim.

"Efsun! Uyandın mı?" Gözlerimi sıkıp uyuyormuş gibi rol yapmaya devam ettim. Bu sefer koç beyi gibi kapımı zapt etmeye kararlıydı. Önce kapıyı hafifçe araladı. Ardından tereddütle de olsa minik adımlarla içeri girmeyi başarmıştı. Soluğunu yakınımda hissetmeye başlar başlamaz kalbim ihanet edip bir yanardağ gibi sevda püskürdü. Ona sımsıkı sarılmak ve delicesine bir arzuyla öpmek istiyordum. Kalbim aklımın ve korkularımın aramıza diktiği demir parmaklılar sayesinde çaresizdi. Deli gibi atarak göğüs kafesimin altında dövünmekten fazlasını yapamıyordu.

YILDIZLARIN MELODİSİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin