FİNAL-PART 4

2.5K 243 83
                                    


🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭

Arem ve benim için durum daha ne kadar kötüleşecekti, daha ne kadar olaylar bizim nezdimizde kötüye doğru yol alacaktı? Artık bu kadarının haksızlık olduğunu düşünmeye başlamıştım. Bu kadarı yüktü, güçlü olmasını umut ettiğim adımlarımı yere sağlam basmaya gayret ederek Arem'in yanına doğru atmıştım. Telefonunu hızla tekrar cebine koyduğunda kaşlarımı çattım. Benden gizleyecek miydi? Hayır, buna asla izin vermeyecektim.

"Ne yapıyorsun?"

Bakışlarını benden kaçırdığında kaşlarım mümkünmüş gibi daha fazla çatıldı. Ona bakmayı sürdürdüğümde benim dışımda her yere bakar oldu. İkimizin arasında dönüp duran mevzu olduğundan diğerleri bizi sadece uzaktan izliyordu.

"Lütfen öyle bakmayı kes, tanrıça."

Benim dışımda her yere baktığı hâlde nasıl olurdu da ona nasıl baktığımı görürdü, fikrim yoktu. Yine de bakışlarımı zerre değiştirmeden aynı soğukkanlılıkla ona bakmayı devam ettirmiştim.

"Bana ne olduğunu göster."

Kafasını iki yana doğru hayır anlamında salladığında, kollarımı önümde birleştirip gözlerimi ondan ayırmadan tekrar konuştum.

"Veliaht, eğer bir şey bilmeye hakkım varsa, onu benden gizleme."

Gözleri yanına geldiğim andan beri ilk kez beni bulduğunda, bakışlarında merhamet vardı. Nedensizce gelen merhametinin sebebi neydi, bilemiyordum. Bilinmezlik daha fazla merak etmeme neden oluyordu.

"Canın yanar..."

Burukça tebessüm etmiştim. Ellerimi çözüp sevgilimin ellerini ellerim arasına almıştım.

"Daha ne kadar yanabilir ki? Arem, merak etme, sen yanımda olduğun sürece ben güçlüyümdür."

Sözlerim kulaklarına nüfuz ettiğinde, sertçe yutkundu. Ona karşı sevgimi ne zaman belli etsem, karşımda her zaman sevgiye muhtaç küçük bir erkek çocuğu olurdu. Şimdi yine o tarafı gün yüzüne çıkmıştı. Bakışları, 'seni seviyorum' diyen küçük bir erkek çocuğundan farksız değildi.

"Eğer tanrıça, eğer sana göreceklerin, ben yanında olsam bile canını çok yakar dersem, geriye adım atmaz mısın? Söylesene tanrıça, geriye adım atsan olmaz mı, canın yanmasa olmaz mı?"

Ellerimi ellerini bırakıp yavaş yavaş yüzüne doğru tırmanmıştı. Avuçlarım arasına yüzünü aldığımda, sol elimin baş parmağıyla sol göz altına yavaş yavaş okşamıştım. Sol yanağını sol elimin avuç içine bastırıp kafasını yan yatırarak bana masum masum bakmaya devam etmişti.

"Canım yanarsa, canın yanar öyle değil mi?" Kısık tonda konuştuğumda, aynı tonda konuşarak karşılık verdi.

"Çok yanar..."

Bir kez daha burukça gülümsemiştim. Gülüşüm onu da güldürmeye yetmişti. Etrafımızdaki kimseyi umursamadan, mekanı umursamadan, bir yeri umursamadan, zamanı umursamadan sadece ikimiz varmışçasına yaşamaya devam eder olmuştuk.

"Hera olmak güzel, ama Veliaht'ın Tanrıçası olmak her şey kadar güzel."

Sözlerim üzerine beni kendine çekip dudaklarıma yapıştığında, ona karşılık vermem çok kısa zaman içerisinde gerçekleşmişti. Dudaklarına ruhumu borçluydum. Benliğimi borçluydum. Öpüşü sert değildi, öpüşü yumuşaktı. Kırmadan, incitmeden öperdi. Hep böyle öperdi bana sert davranmaya dayanamaz, hep sanki yaralarımdan öpüyormuş gibi yumuşak yumuşak öperdi.

Ne kadar süre böyle devam etti, ne kadar süre birbirimizin dudaklarında kaybolduk, habersizdim. Benden ayrıldığında, ancak kendime gelebilmiştim. Eğer o kendini geri çekmeseydi, muhtemelen ben kendimi asla geri çekmeyecektim. Benden uzaklaştığında, bana tebessüm ederek bakıp, cebine sakladığı telefonu çıkarmıştı. Derin nefes alıp verdiğinde, aslında verdiği kararıyla an itibarıyla yüzleştiğinin farkındaydım. Kararından caymasın diye uzattığı telefonu elinden hızla kapıp almıştım.

KÜLDEN ELBİSEM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin