FİNAL-PART 7

3.6K 293 303
                                    

🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭

"Daha hızlı gelmelerini söyle şunlara," Evren'in, Erdem'e yönelik sert sesini duymak, gözlerimin dolmasına neden olmuştu. Dudaklarım, üzerimize yağan benzin sebebiyle ıslaktı. Saçlarım da ıslaktı. Çok geçmeden fıskiyeler benzin yağdırmayı bıraktı; içeride az da olsa küçük benzin birikintileri oluşmuştu, camın iç tarafında olan her yer bu ıslaklıktan nasibini almıştı.

"Helikopterle geliyorlar ve sadece bu bile 20 dakika sürer," Erdem konuştuğunda payıma sadece susmak düştü. Bir şeyler yolunda değildi, son kez güzeller güzeli kızıma bakıp kafamı onun olduğu yerden kaldırdım. Bakışlarım dikleştiğinde, bedenimde bakışlarımla beraber dikleşti. Adımlarım beni sevgilimin yanına götürdüğünde, onun sırılsıklam olmuş saçlarına gülümseyerek baktım.

İkimiz de gitme vaktinin geldiğini biliyorduk, bunun için üzgün müydük? Geride bıraktıklarımız söz konusu olduğunda tabii ki üzgündük, fakat o da ben de yorgunduk. Ruhen o kadar yorulmuştuk ki bedenimiz zaten varlığımızı taşıyamayacak kadar ağır yara izleriyle kaplıydı. Gitme vakti geldiyse gidecektik.

Tam karşısında durduğumda ellerimi ona uzattım. Ellerimi sımsıkı tutup benzinle ıslanan ellerimi umursamadan avuç içime öpücükler kondurdu. "Evlenelim mi?" diye sordum. İlk başta ne dediğimi anlamadığından bakışları beni anlamaya çalışır gibi sorgularcasına olmuştu. Çok kısa süre sonra sorduğum sorudaki derin anlamı bütünüyle kavradığında, bana kalbimi her gördüğümde dört nala koşturan o gülüşünü bahşetti.

"Evlenelim, tanrıça," kızımızın 1. yaş gününden sonra evlenecektik. En azından beni sonunda ikna etmeyi başarmıştı, hazırlıklar neredeyse tamamlanmak üzereydi. Gelinlik giymediğim için mutluydum. Muhtemelen aylarca üzerinde durduğum o gelinliğin benzinle kaplandığını görürsem oturup ağlardım.

Hani olur ya, canınız çok yandığı için değil kaldırımda yürürken tökezleyip düştüğünüz için saatlerce ağlardı insan, öyle bir şeydi. Benimki de öylesine bir şeydi.

"Abi, yapmayın, gözünüzü seveyim ya," Kansu cama doğru yumruk attığında sesi acının her tonuna hakimdi. Yumruğu camı kırıp parçalamak ve bizi içeriden almak istercesine sertti. Onlara dönüp baktığımda her birinin dağılmış olduğunu gördüm.

Dağılmak, bizim hikayemizi en güzel şekilde özetleyen kelimeydi. Parçalarımıza dağılmıştık. Acılarca dağılmıştık. Ölümlere ayrılmış hayatlarca dağılmıştık. Biz bize iyi gelmiştik ama bizi bizden koparıp dağıtmışlardı.

Nasipsizdik. Hava soğuktu, belki de ondan nasipsizdik. Aklıma başka bir şey gelmiyordu. Böylesine bahtsız olmak için başka şeyler olması gerekiyordu. Ben ise durumu hava şartlarına bağlıyordum.

Ruhu yaralı çocuklara soğuk etki edecek miydi sanki?

"Hadi ama beyler, evlenmeyelim mi?" Gülümseyerek konuştuğumda gözümden bir damla yaş kaydı, lakin yüzümün benzin ile ıslanan tarafı, yaralı tarafımın izi olan o yaş tanesini gizledi. Kimse fark edemedi. Her biri gülüşüm ile beraber dağıldı. Yara aldı, öldü ama yaşamaya devam etti.

"Böyle değil, Hera... Böyle değil," Batı'nın sesini duyduğumda dönüp ona bakamadım. Ağzından kaçan hıçkırık, o acı dolu haykırışı bile ona bakmaya dayanamayacağımın işaretiydi.

"Kurşun işlemez mi lan buna? Elimde ne varsa boşaltırım içeriye. Doğu, bir şey söyle. Lan, biriniz bir şey söyleyin. Oğlum, böyle veda mı olur? Vedanın da adabı var lan, böyle son mu olur?" Mert nefes almadan konuşup Doğu'yu sarsıp kendine getirmeye çalışıyordu. Doğu, kesinlikle kendinde değildi.

KÜLDEN ELBİSEM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin