şok sarısı/16

13.2K 879 144
                                    

Çıkmak üzere elimi kapının koluna attığımda ise aynı anda karşı kuvvetle kapı açıldı. Binbaşıyı görmeyi beklerken karşımda Çağrı Üsteğmen vardı.

"Üsteğmen'im." dedim, korkudan sesim kısılırken.

"Burada ne halt ediyordun Şûle?"

"Dosya." dedim hemen elimle masanın üzerine bıraktığım dosyaları işaret ederken. "Dosyaları bıraktım Üsteğmen'im." Masum bir şekilde yüzüne baktım. Onun bakışlarında ise bana inanmadığını gösteren bir ifade vardı. "Bir şey mi oldu?"

Çenesinin gerilip kemiklerinin belirginleşmesini gizli bir hayranlık ile takip etmemek için mücadele ediyordum. Bana cevap vermek yerine bileğimi yakaladığında ise içten içe tedirgindim. Ne yaptığımı anlayamazdı, bunu bilmesine imkan yoktu. Kimse benim babamı aradığımı bilemezdi. Ama bundan daha kötüsü vardı. O da bir ajan olduğumun düşünülmesi: eğer buradan bilgi alıp başkalarına verdiğim düşünülürse, hain olarak görülürsem ben biterdim.

"Ne yapıyorsunuz?!" Beni peşi sıra acele adımlarla arkasında sürükleyerek aynı koridorda başka bir odaya soktu. "Sadece dosya bıraktım diyorum. Ben yanlış bir şey yapmadım!"

"Masanın üzerine bir dosyayı bırakmanın yarım saat sürdüğünü bilmiyordum!" Burada mıydı?

İtiraz etmek istediğim an diğer eli dudaklarımın üstüne kapandı.

Koridordan gelen sesleri duyduğumda Çağrı'nın gözlerinin içine bakıyordum. Bileğimi serbest bırakıp işaret parmağını sessiz ol işareti yaparak dudaklarının üstüne getirdi. Yutkundum. Niye böyle bir şey yaptığımızı anlamıyordum.

"Bakan'ı koruma görevini Sancak Timine verelim. Komutanları çok hırslı. Bunun üstesinden geleceklerinden eminim."

Konuşan Albay Onur Taşkıran'dı. Muhtemelen odasına gidiyordu.

"Komutanım, General görevin Boran Timine verilmesini söylemişti." Çağrı'nın kaşları çatılırken bakışları benden ayrılıp kapıya döndü. İkinci konuşan kişi binbaşı İlhami Bedir'di. Yanlış duyduğunu zannettiğine emindim. Kısa bir an tekrar bana döndü ve yüzümde beliren ifade ile doğru duyduğunu anladığında yüzünde ufak bir şaşkınlık belirdi. Çatılı kaşları ve sert yüz ifadesi bir şeylerin yolunda gitmediğini doğrular gibiydi. Her ne kadar ihtiyacım olan bilgiyi almak için gizlice onun bilgisayarına sızmış olsam da asla beni ilgilendirmeyen şeylere burnumu sokmazdım. Ben sadece askerdim. Verilen emri yerine getirmekten sorumluydum. Bu yüzden şuan onları dinliyor olmak beni rahatsız ediyordu. Duymamamız gereken şeyleri duyabilirdik

"Boran Timi yeni bir tim. Çok güzel şeyler yapacaklarından şüphem yok. Kusursuz, üst düzey askerlerden oluşan özel bir proje." Cidden mi? "Ama diğer timlere de fırsat vermemiz gerekiyor. Karargahta sıkıntı çıkmasını istemeyiz."

"Doğru diyorsunuz komutanım." Sesler uzaklaşırken, Çağrı'nın dudaklarımın üstündeki elini tutup indirdim. "Niye öyle bakıyorsun?"

Çatık kaşlarını düzeltirken bana döndü. "Nasıl bakıyorum?"

"Sanki bir şeyler hoşuna gitmemiş, bir şeylerden şüphe duymuşsun ya da hayal kırıklığına uğramışsın gibi."

Başını sağa sola hareket ettirdi. "Çünkü tam olarak öyle."

Alnımda bir noktayı kaşıdım. Binbaşıdan şüphe duymuş olamazdı. O zaman düşündüğü hâlâ o odada ne halt ettiğim miydi?

"Bak dedim ya-"

"Susar mısın?" diyerek sözümü kesti. "Sadece sus tamam mı? Bana açıklama yapma." Tepkisi ağrıma giderken göğsümün üzerine bir taş oturmuş gibi hissettim. Bir ay olmuştu biz tanışalı neredeyse. Bir aydır ilk defa ondan böyle bir tepki alıyordum. Dün gece bile bu kadar zoruma gitmemişti.

Gökkuşağının Kayıp Rengi (Asker Konulu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin