turuncu/ 19

12K 963 122
                                    

Sınır 300 oy

Çok ponçik bir bölüm olduuu



Telefonu açıp tekrar listeye girdim. Ama bu defa fotoğrafta ilk baktığımda okumadığım bir isim gözüme çarptı. Kaşlarım çatıldı, gözlerim yanlış görme ihtimaline karşın tekrar tekrar okudum o ismi. Dehşet ete kemiğe bürünseydi ben olurdum.

Çünkü listenin ortasında Uğur Demiraslan yazıyordu.

Uğur Demiraslan.

Nefes almayı bırakmıştım. Aklımda dolaşan teoriler yüzünden kafama bile sıkabilirdim. Bu adam kimdi? Egemen yüzbaşı ve Çağrı ile aynı soyadı taşıyordu. Ne düşünmeliydim? Ya da neyi aklımdan bile geçirmemeliydim?

Kafayı yemekten bahsediyordun ya Milan. Al sana kafayı yemek kızım. Tam olarak bu.

Hayır hayır. Adı Uğur diye babam çıkacak hâli yok ya. Yok değil mi? Yoktur yani.

Telefon elimde ayağa kalkıp odadan çıkarken elim ayağım titriyordu. Koridoru geçip kendimi bahçeye attım. Banklardan birine oturmak istesem de yerimde duramadım. Bu mümkün değildi. Mümkün olamazdı. Egemen ve Çağrı? Ben. Başka biri olma ihtimali de vardı değil mi? Aynı soy ismi taşıyan ama aralarında kan bağı olmayan çok kişi vardı. Soy isimleri aynı diye akraba oldukları kesin değildi.

Değildi işte.

Avuçlarımı gözlerimin üzerine kaparken dudaklarımın arasından engelleyemediğim bir hıçkırık kaçtı. Gözyaşlarım avuçlarımı ıslattı. Benim derdim neydi? Niye böyle ağlıyordum ki? Epi topu bir isimdi. Ama içimden bir ses hiçte öyle olmadığını savunuyordu.

Gözlerimi ne kadar kapatsam da benim gibi sarışın olan Egemen yüzbaşının siluetini görüyordum. Sarışın olması sadece bir tesadüf olabilirdi. Peki ya Çağrı kimdi? Ekin kimdi?

Babam eğer oysa... Yaşı benden büyük iki erkek çocuğu daha mı vardı? Bu ne anlama geliyordu?

Annemi aldattığı için mi annem beni ondan gizlemişti?

Ama sonra o da beni bir köşeye atmıştı.

Ben ne yapacaktım peki? Ne yapmalıydım? Egemen benim öz abim olsa bile onun karşısına çıkabilir miydim? Başka biri olmalıydı. Hiç tanımadığım biri. Egemen'i istemiyordum ki ben. İstemiyordum işte. Çağrı... Çağrı da olmazdı. Olamazdı. Olmamalıydı.

"Güneş?" diyerek omzuma dokunan elin varlığı ile avuç içlerimle gözlerimi ve yanaklarımı kurulayarak kafamı kaldırdım.

Gözlerim yeniden dolacak gibi olsa da dudaklarımı sert bir şekilde birbirine bastırdım, kendimi zorlukla tuttum.

Egemen üzerini değiştirmiş çıkmaya hazır bir şekilde karşımda duruyordu. İlgili ve merhametli bir yüz ifadesine sahip olsa da şuan karşıma çıkmamasından başka istediğim bir şey yoktu.

"Neyin var senin?" diye sorarken yanımda ki boşluğu doldurdu bedeni ile birlikte. Ama benim ruhumda boşluklar vardı. Onu ne yapacaktım?

"Bir şeyim yok komutanım. Sağolun." dedim mesafeli bir şekilde. Sesim boğuk ve güvensiz çıkmıştı. Zaten beni ağlarken gördükten sonra iyi olduğumu söylesem de bir şey fark etmezdi ama ben sadece beni yalnız bırakmasını istiyordum. Nasıl göründüğümün ya da ne söylediğimin bir önemi yoktu.

Soğuk ve sert bir şekilde konuştu. "Yalandan nefret ederim." Ama bu beni daha da öfkelendirdi.

"Size söylemek zorunda mıyım Yüzbaşım?" öyle ani ve sert bir çıkış yapmıştım ki, 'beni yalnız bırakın' desem bu kadar etki etmezdi.

Gökkuşağının Kayıp Rengi (Asker Konulu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin