alev turuncusu/ 33

11.9K 1.1K 333
                                    

Oy sınırı 570



Yağız Demiraslan da masaya oturduktan sonra yemeğe başladık.

Nida Hanım'ın bana attığı meraklı bakışların sebebi sanırım yemekler hakkındaydı. Beğenip beğenmediğimi merak ediyor olmalıydı. Bakışlarım masanın ortasına yerleştirilmiş olan pilavın üstünde tek parça hâlinde duran tavuğa değdi. Ne düşünmem gerektiğini bilmiyordum.

Demiraslan ailesi beni şoka uğratmıştı. Tek tek her üyesi.

Uğur Demiraslan yemek yiyelim diye tutturmuş olmasına rağmen tabağını didikleyip beni izliyordu. Bense bakışlarının farkında değilmiş gibi yapmaya çalışıyordum. Aç falan değildi. Sadece konuşmaya hazır değildi.

Hemen yanımda oturan Ayperi koluma girip diğerlerine işaret ediyordu. Sanırım nispet yapmaya çalışıyordu ama sebepsizdi. Birbirimizi o kadar tanımıyorduk bile.

Diğerleri ile ise arada sırada göz göze geliyordum. Birbirimize kaçamak bakışlar atıp duruyorduk.

Masada keyfi yerinde olmayan tek kişi ise Çağrı'ydı. Diğerlerinin aksine o heyecanlı gözükmüyordu. Sadece benim gibi gergindi. Dirseğini masaya yaslamış, gözleri boşlukta, dalgın dalgın çatalıyla tabağını didikliyordu.

Ne olmuştu? Bir şeye mi üzülmüştü?

Dudağımın iç kısmını ısırırken bakışlarımı önüme çevirdim. Geldiğimizden beri zaten hiç doğrudan benimle konuşmamıştı.

Yemek sessizlik içinde yendi ve bitti. Yavaş yavaş beklenen sona doğru yaklaşıyorduk. Uğur Demiraslan'ın gerginliğinden ve sürekli boğazını temizleyip durmasından bunu anlayabiliyordum.

İkimiz bahçeye çıkarken artık kaçınılmaz sona doğru yaklaşmıştı.

Ben ise etrafı inceliyordum. Artık burada onlarla yaşayacak olmak bana garip geliyordu. Sanki tüm bunlar gerçek değildi. Bir abim olduğunu düşünürken şimdi dört taneydiler? Bu bile başlı başına bir dehşetti.

Uğur Demiraslan, "Nereden başlamalıyım?" diye sordu kararsızlık içinde.

"Bilmiyorum." dedim sesli bir nefes bırakarak. "Bana olabilecek en kısa şekilde anlatırsanız da memnun olurum."

Aslında olayları kısa bir şekilde öğrenmek gibi bir temennim yoktu. Hatta en gereksiz detayları bile bilmek istiyordum ama kendimi bunlarla uğraşamayacak kadar da yorgun hissediyordum bir yandan.

Kollarımı göğsümde birleştirdim. Çardağı işaret edince oraya doğru yürüdük.

"Pekâlâ," dedi otururken. Neyi anlatacağına karar vermeye çalışıyordu. Sonunda karar verdiğinde bana döndü. O ân onun için bunu anlatmanın ne kadar zor olduğunu bakışlarından anladım fakat bunu geri çeviremezdim. Benim de gerçekleri öğrenmeye ihtiyacım vardı. Bu bencilliği yapmak zorundaydım.

"Ben uzun süreli bir göreve çıkmıştım." diye başladı Uğur Demiraslan anlatmaya. "O dönem göreve çıkmak istemiyordum çünkü Peri'nin ruh hâli pek iyi değildi. Kimseye güvenmiyordu ve olur olmadık herkesle kavgaya tutuşuyordu. Sürekli birilerinin onu takip ettiğini veya eve girdiğini söyleyip duruyordu ama buna dair en ufak bir iz bile bulamadım. Sonra ona bir psikolog ayarladım. Benim görev emrim gelinceye kadar da beraber gidip geliyorduk." O günleri hatırlamış gibi yüzüne bir hüzün yerleşti. "Ben mecburen göreve gittim. O dönem ne olduğunu bilmiyordum ama döndüğümde karşılaştığım manzara korkunçtu. Sonradan anlattıklarına göre Peri benden sonra daha da kötü olmuş, eve kimseyi almıyormuş, ona yardım etmesi için getirttiğim yardımcıları bile kovmuş. Nida onun yanında kalmak istemiş ama ona bile güvenmemiş." Derin bir soluk aldı.

Gökkuşağının Kayıp Rengi (Asker Konulu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin