Alya Arıkan, renklere aşık ancak hayata karşı bütün beklentisini kaybetmiş bir kadındır. Giydiği çiçekli elbiselere ve sürekli yüzünde taşıdığı sahte gülümsemelere rağmen, içinde her an her şeyden vazgeçmek üzere olan bir ruhu vardır.
Barbaros Dora...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
▪︎▪︎▪︎
"Bilmiyorum... Bence bu tablo buraya oluyor." Bir adım geriye çekilip tablonun gerçekten oraya ait olup olmadığına karar vermeye çalıştım.
Stüdyo açılışına yalnızca birkaç gün kalmıştı ve ben şimdiden hiçbir şeyin yetişmeyeceğine dair derin bir paniğin içerisindeydim. Öyle ki, kafamdaki endişeler tamamen yer değiştirmişti ve öncelikli sıra yalnızca stüdyonun kendisine aitti.
"Kesinlikle burada olmalı."
Başımı çevirip Barbaros'un bütün ciddiyetiyle tabloyu izlediğini gördüm. Bir an gülesim gelmişti. Saatlerdir bu ciddiyetini şaşırtıcı bir şekilde koruyordu.
Akşam üzeri stüdyoyu son haline hazırlamak için buraya gelmiştik ancak birkaç saat süreceğini zannettiğim iş fazlasıyla uzamıştı. Saat gece yarısını geçmişti ve... Hala stüdyodaydık.
Kesinlikle hiçbir şekilde bir fikri olmadığına emin olsam da, itinayla aksi şekilde davranıyordu. Bütün anlamsız dekorasyon fikirlerimi ciddiyetle dinleyip yorum yapıyordu ki bu... Beni neredeyse güldürecekti. Tabii, iyi anlamda bir gülümseme. Hoşuma gidiyordu.
"Köşedeki tabloyla renk uyumları içimi açmadı." Bir adım geriye atıp uzaktan görebilmek için kendime izin verdim. Kesinlikle içimi açmamıştı; dolu değil, kaotik gözüküyordu.
"O halde başka bir köşe buluruz." Uzanıp, yalnızca bir dakika önce asmasını istediğim tabloyu indirdi. "Şimdi nereye asmamı istersin?"
"Bilmiyorum..." Yere oturup, sırtımı duvara yasladım ve elime yapışmak üzere olan şarap bardağını dudaklarıma götürdüm. "Hem çok kalabalık ve boğucu gözükmesini istemiyorum hem de... Dolu olsun. Minimalizm midemi bulandırıyor, sana bunu söylemiş miydim?"
Elindeki tabloyla kısa bir an kaşlarını çatıp yüzüme baktı. "Benim evim..." Duraksadı. "Minimalist mi?"
"Hayır, hayır." Ellerimi havada sağa sola sallayıp bu yanlış anlaşılmayı düzeltmek için sırtımı panikle duvardan çektim. "Senin evini seviyorum. Ev gibi hissettiriyor."
Ve yine, alkolden olsa gerek, dilim gittikçe rahatlıyordu. Ya da belki artık aramızdaki ilişkinin bazı temellerinin oturmaya başladığını hissettiğim için daha rahat konuşabiliyordum.
Aldığım cevaptan hem hoşlanmış hem de rahatsız olmuş gibi tabloyu diğer eline alıp, asacak yer arıyormuş gibi stüdyonun duvarlarını inceledi.
"Evin duvarlarını boyamak ister misin? Gerçi... O evde çok kalmayız. Eninde sonunda daha düzgün bir yere geçmemiz gerek."
"Hım?" Az kalsın boğazıma kaçacak olan şarap yüzünden öksürdüm. "Ne?"
Barbaros verdiğim tepkiyi fark etmemiş gibi hala duvarları izlerken dalgın bir şekilde konuşmaya başladı. "Yani... Duvarı söküp götürebileceğimi zannetmiyorum. O yüzden..."