Alya Arıkan, renklere aşık ancak hayata karşı bütün beklentisini kaybetmiş bir kadındır. Giydiği çiçekli elbiselere ve sürekli yüzünde taşıdığı sahte gülümsemelere rağmen, içinde her an her şeyden vazgeçmek üzere olan bir ruhu vardır.
Barbaros Dora...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
▪︎▪︎▪︎
Yolun geri kalanında ne tekrar uyuyabilmiştim, ne de ağzımı açabilmiştim.
Gözlerimi her kapattığımda Barbaros'un o surat ifadesi gözümün önüne geliyordu. Gözlerinde hiçbir duygu barındırmadan, yüzünde en ufak bir kas oynamadan... Adamın suratını öylece defalarca kaputa vurması...
Barbaros'un sık sık yoldan ayırıp bana çevirdiği bakışlarının farkındaydım. Yine de bir türlü kafamı çevirip ona bakacak cesareti kendimde toplayamamıştım.
Bundan kaçmamın bir anlamı yoktu. Kendime sormam gereken... İki soru vardı.
Bunlardan birincisi, Barbaros'un içindeki o karanlık tarafının nereye kadar uzandığıyla alakalıydı. Ancak bu soruyu bir türlü tam anlamıyla enine boyuna düşünemiyordum. Sanki gerçekten cevaplamaktan korktuğum için sürekli görmezden gelmeye devam ediyordum.
İkincisi, olabilecek en kötü ihtimali ele alacak olursam... Bu neyi değiştirirdi?
Uzun süredir ilk kez kafamı çevirip, yanımdaki adamın yüzüne baktım. Göğüs kafesime saplanan acı bir duygu beni bütünüyle ele geçirdi.
Yüzünü her zamanki gibi bir heykelden farksız, tamamen duygusuz bir şekilde görmeyi bekliyordum. Ancak yola odaklanmış haliyle bile... Acı çekiyormuş gibi duruyordu.
Onu hiç böyle görmemiştim.
Dudakları dümdüz bir çizgi halindeydi. Kaşları öyle gergindi ki, eğer yukarı bakacak olursa, uzun kirpikleri kaşlarına çarpabilirdi.
Afallamıştım. Nitekim onun yüzünde görmeyi beklediğim son ifade buydu. Yine de, bu haline bile canımı acıtacak kadar derin bir sevgi hissediyordum. Hatta çok kısa bir an, neden ürktüğümü unutmuştum.
Yüzündeki acıyı silebilmek, umurumda olan tek şey olmuştu. Bu korkutucuydu. Ona duyduğum sevginin bir muhtaçlık boyutuna dek uzanabilmiş olması, gerçekten korkutucuydu.
Ona baktığımı hissedince yavaşça gözlerini yoldan ayırıp bana baktı. Ne hissettiğimi çözebilmek adına öyle yoğun bir çaba içerisindeydi ki, gözlerini sanki yüzümde görebileceği en küçük mimiği bile kaçırmamak için kırpmıyordu.
Gülümsedim.
Gerçekten gülümsemek istediğim için değil, onu bu halde görmek beni katlanılmaz bir panik dalgasına sürüklediği için gülümsedim. Sadece bu acı dolu bakışlarının yok olup gitmesini umduğum için gülümsedim.
Ancak yüzü yumuşamak yerine, hüzünlü bakışlarının yerini garip bir öfke aldı.
"Yapma." Sessiz ve keskin bir sesle, sadece bunu söyleyip gözlerini tekrar yola çevirdi.