Alya Arıkan, renklere aşık ancak hayata karşı bütün beklentisini kaybetmiş bir kadındır. Giydiği çiçekli elbiselere ve sürekli yüzünde taşıdığı sahte gülümsemelere rağmen, içinde her an her şeyden vazgeçmek üzere olan bir ruhu vardır.
Barbaros Dora...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
▪︎▪︎▪︎
Bacaklarımı iyice kendime çekip çenemi dizime yasladım. Hemen karşımdaki koltukta oturan Barbaros'un ve babamın zorlama diyaloglarını dinlemeye çalışıyordum.
Onu çocukluğumu geçirdiğim evde görmek, saatler geçmesine rağmen bir türlü doğal gelmiyordu.
Barbaros bütün gizli endişelerime rağmen, idare ediyordu. En azından babamın eline tutuşturduğu bilmem kaçıncı birayı kendini zorlayarak içerken hala sabırlıydı. Bakışları sık sık bana kayıyordu. Her hareketlendiğimde sanki bana taktığından haberdar olmadığım alarm çalıyormuş gibi dikkatini bana veriyordu.
"Bunlar da gelecek sene birinci lige çıkacak gibi gözüküyor." Dedi babam televizyonu işaret ederek. Her zamanki gibi bütün komşulara dinletmek istiyormuşçasına televizyonun sesini sonuna kadar açmıştı. Bu biraz sinirimi bozmuyor değildi. En azından sadece bu gece, o televizyonun kapalı olmasını yeğlerdim.
Barbaros ciddiyetle kafasını salladı. Hiçbir fikri olmadığına o kadar emindim ki, gülümsedim.
Gün boyunca ikisini bir aradayken izlemek, fark ettiğim için canımı oldukça yakan bazı gerçeklerle yüzleşmeme sebep olmuştu.
Barbaros, babamın bana vermediği her şeydi.
Babam sevgisini gösterebilen biri değildi. O daha çok... Etkisiz elemandı. Bütün çocukluğum boyunca öyle yoğun çalışmıştı ki, neredeyse liseye gelene dek sadece pazar kahvaltılarında yüzünü gördüğüm biri olmaktan öteye gitmemişti.
İşe yaramaz beynim çocukluğumu zihnimden bütünüyle silmişti. O yüzden birlikte geçirdiğimiz vakitler varsa bile ben onları hatırlamıyordum. Hatırladığımı zannettiğim silik anıların birçoğu kendi uydurmamdı. Beynim, hiç yaşanmamış birkaç sahte anı dışında, bomboştu.
Babam iyi bir insandı. Gerçekten. Öyle ki, buna çok öfkeleniyordum. Ona olan öfkem bazen beni boğacak kadar yoğunlaşıyordu. Bazen karşısına geçip... Ona bağırmak istiyordum. Neden beni korumadın? Neden iyi bir insan olmak, iyi bir baba olmaktan daha önemliydi?
Bunu düşünür düşünmez yakıcı bir pişmanlık yakama yapışıyordu. Bencillik ediyormuşum gibi hissediyordum. Şu ana kadar hiçbir insana zararı dokunmamış, beni sevdiğine emin olduğum bir adama bu kadar kırgın ve öfkeli olmak bencilce geliyordu.
Sadece... Kendime engel olamıyordum. Yıllar önce, o olay olduğunda haberi alır almaz yanıma gelmişti. Gizlice ağladığına şahit olduğum ilk ve tek andı. Ankara'ya geri dönmem için ısrarcı olmuştu ve bütün bu mahkeme sürecinde o kadar yıpranmıştı ki, kısa süre içerisinde birden yıllarca yaşlanmıştı.
Ancak... Bunu nasıl anlatabileceğimden emin değilim... Yanımda olmasına ihtiyacım olan şekil, sanırım bu değildi. Babam... Yeterince yanımda değildi. Bir anda kendimi onun beden ve zihin sağlığı hakkında endişe ederken bulmuştum. Kendi derdimle boğulmak yerine, güçlüymüşüm ve hiç sorun yokmuş gibi davranmak için kendimi parçalamıştım. Ben kendimi zorlayıp, problemlerin üzerine toprak attıkça yavaş yavaş kendimi gömdüğümü dahi fark edememiştim.