Alya Arıkan, renklere aşık ancak hayata karşı bütün beklentisini kaybetmiş bir kadındır. Giydiği çiçekli elbiselere ve sürekli yüzünde taşıdığı sahte gülümsemelere rağmen, içinde her an her şeyden vazgeçmek üzere olan bir ruhu vardır.
Barbaros Dora...
I know, the past will catch you up as you run faster. I know, the last in line is always called a bastard.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
▪︎▪︎▪︎
Barbaros beni arabadan almaya gelene dek, oturduğum yerde titreyerek sessiz sessiz ağlamıştım. Eve birinin girdiğini ancak şimdi kimsenin olmadığını söylemişti.
Kapıdan içeri bakış attığım an omzumu duvara yaslamak zorunda kalmıştım. Evimi... Talan etmişlerdi. Kelimenin tam anlamıyla her yer her yerdeydi.
Korkak ve titrek adımlarla salonla mutfağın birleştiği alana bakış attım. Mutfak dolaplarından salondaki çerçevelere kadar, her şeyi yerle bir etmişlerdi. Ağzımdan dışarı kaçan boğuk çığlığı tutmak için ellerimi dudaklarımın üzerine sıkıca kapattım. Barbaros kollarını bana dolayıp beni kendine çekmiş olsa da, gözlerimi bir türlü evimden alamıyordum.
Tezgahın üzerine rastgele attıkları tabaklardan birkaçı kırılmıştı. Çatalları ve kaşıkları tuttuğum çekmece yarım açık haldeydi ve her şey birbirine karışmıştı. Alt dolapta duran tencerelerimi yerlere atmışlardı.
Gözlerimi tekrar oturma bölümüne çevirdim. Büyük kanepeyi rastgele çekmişlerdi, televizyonun altındaki büyük dolabın bütün kapakları açıktı ve içinde biriktirdiğim sanat dergilerinin her biri karıştırılıp rastgele sağa sola atılmıştı. Duvardaki tabloları ve çerçeveleri bile bir bir indirmişlerdi.
Yerlerde çamurlu ayak izleri vardı. Her yerde... Bir sürü. Halılarımda bile. Benim peluş... Beyaz halımda bile...
Barbaros'un kollarının arasından çıkıp yanaklarımdaki yaşları elimin tersiyle silerek odama doğru yürüdüm. Elbette... Burası da diğer yerlerden farksızdı. Kutu gibi evim, gerçek bir kaos yuvası olmuştu.
Sonunda dizlerimde beni taşıyacak hal kalmadığını fark edince yavaşça yatağıma çöküp gördüklerimi sindirmeye çalıştım. Kendi evim gibi hissettirmiyordu, bir yabancının evine girmiş gibi hissediyordum. Kirletilmiş hissediyordum.
Barbaros odamın kapısının hemen önünde, öfkeden adeta kararmış gözleriyle boşluğu izliyordu. Onu hiç böyle görmemiştim.
"Daha önce de biri girmişti." Dedim kendimi zorlayarak. "Bu, ikinci kez oluyor." Aklıma gelen tek isim Caner'di. Ancak ilk seferde onun hapiste olduğunu düşünürsem, onun girmiş olma ihtimali yoktu.
"Kim olabilir bilmiyorum." Dedim, sesim cümlenin sonuna doğru hıçkırıklarımla kaplanmıştı. "Biri benimle kafayı bozmuş."
"Aynı kişi değil." Dedi Barbaros sakince. Ardından gözleri tekrar evi dolaştı. Öyle dikkatli ve öfkeyle etrafı inceliyordu ki, en az benim kadar nefretinde boğulduğuna emindim.
"Nereden biliyorsun?" Diye resmen tısladım. Ona öfkeli değildim, sadece... Bütünüyle yıpranmıştım ve korkudan aklımı kaybetmek üzereydim.