Otuz Dördüncü Bölüm-
"Acıdan Geriye Kalan"
|✫ Şura Sayhan
Hiç bir enkazın altında kaldınız mı?
Ben kaldım. Gerçek anlamda ve beni böyle hissettiren çok insanla enkazın altında kaldım ben defalarca kez. Her seferinde enkazın altından çıkmak için elimden geleni yaptım, çığlık atmadan, ağlamamak için her şeyi yaparak ve bazen de sadece susarak.
Enkaz.
Bazen bir enkazın altında kaldım, bazen de enkazın kendisi ben oldum.
Çok acıttı her seferinde.
Gerçekten enkazın altında kaldığım ilk an daha küçücük bebektim ve ilk kez ağlayarak kendimi kurtardığım enkazım o an oldu. Aslında benim kaderim doğar doğmaz belliydi ki. Hep bir yıkımın altında kalarak, ilk başta ağlayarak, sonra kendi başıma çabalayarak çıktım oradan.
Siz hiç enkazın altında kalıp sessizce beklediniz mi?
Çığlık atmak istiyorum, ağlamak istiyorum, bağırmak istiyorum, canım çıkana kadar yardım çığlıkları atmak istiyorum ama ben yapmadım.
Hep sessiz kaldım.
Yine bir enkaz, yine dönüşü olmayan bir olayın içinde tek başımayım. Bu kez geçmeyecek kadar acı çekiyorum, geçmeyecek kadar çok ağlıyorum ve geçmeyeceğini o kadar iyi biliyorum ki ne yapacağımı bilmiyorum. Kimsesizlik böyle hissettiriyor. Kimsesizlik canımı hiç olmadığı kadar çok acıtıyor.
Ve benim yardım isteyeceğim hiç kimsem yok.
Biri vardı. O da bırakıp gitti beni.
Hissettiğim acı öylesine derin öylesine içimi acıtıyor ki günlerce, haftalarca, yıllarca bağırıp çağırsam geçmeyecek. Bu kez istesem de geçmeyecek. Birinin yokluğu, hiç gelmeyecek oluşu, hiç varolmamış gibi gidişi bu kez beni çıkmayacağım bir kuyuya itti. Kimsesizim şimdi. Bir gün öncesine kadar konuştuğum, beni çok özlediğini söyleyen, her şeyim olan adam şimdi yok. Kimsesizlik çok ağırmış.
Etrafında bunca insan varken tekim ben şimdi.
"Dede..." diyerek bir anda gözlerimi açtım dedemin olmadığı daha da kararan dünyama.
Elim körük gibi yanan kalbimin üstüne gitti ve doğruldum uzandığım yataktan. Hissiz bakışlarım dünyayı bana tanıtan adamın odasında gezindi, benim gibi kimsesiz kaldı bu oda. Bu yatak. Üstünde yattığım yatak. Kalktım hemen yataktan. Birinin bana doğru geldiğini fark ettim, yüzüne bakmadan yatağa diktim bakışlarımı.
"Neden dedemin yatağında yatıyorum ben, dedem nerede uyuyacak?"
Bir metre ileride duran kadına baktım.
"Dedem nerede?"
"Kızım, ben çok üzgünüm."
Üzgün olduğunu söyleyen kadın tanıdık gelmedi başta, sonra Aran'ın babaannesi olduğunu anladım. Onu nasıl tanıyamadım ben?
"Neden üzgünsünüz?"
Soruma karşı doldu gözleri, bakışlarını yere eğdi. Titriyordu bedenim. Hep çok hissiz bir insan olduğumu, duygularından arınmış bir insan olduğumu düşünmüştüm ben ama şimdi bambaşkaydı. Şimdi kendimi hiç olmadığı kadar boş hiç olmadığı kadar acı içinde hissediyorum.
"Kızım, Şura be-ben Aran'ı çağıracağım."
Odanın bir diğer tarafında yerde telefonumun çaldığını duydum, ikimiz de oraya baktık. Melodisi her zamankinden farklı çalıyordu telefon. Arayan kişinin kim olduğunu anlar anlamaz hızlı adımlarla o tarafa gittim. Fakat adımlarım bir anlık sekteye uğradı, düşecek gibi oldum. Pes etmeden telefona ulaştım, tahmin ettiğim gibi o arıyordu. Dudaklarım titreyerek açtım telefonumu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞER
Teen Fiction• Hiç kimse göründüğü gibi değil. Hiç kimse masum değil. Hiç kimse iyi değil. Hiç kimse. • Yetişkin içerik içerir, rahatsız olanlar okumasın.