Otuz Yedinci Bölüm-
"İpin Ucu"
'Bazen karanlık, aydınlığın kendisidir.'
|✫ Şura Sayhan
Başımı hafifçe ona çevirdim ve Gökhan'ın gözlerinin içine baktım.
"Sizden beni kurtardığı için ona minnettarım."
Donup kalmaya dahi fırsatım olmamıştı, Aran'ın elinden tutarak odadan çıkmak için hareketlendim. Ben ne kadar sıkı tutuyorsam elini o daha sıkı tutuyordu elimi. Onu çekiştiriyormuşum gibi görünmemek için adımlarımı yavaşlattım ve ikimiz yan yana yürümeye başladık. Yürüdüğümüz yolun ilerisinde bize doğru gelen Sena'yı görsem de yüzünde ki şaşkınlığı önemsemeden yanından geçtim. Aran da tıpkı benim gibi yoluna devam etmişti ve ona bir kez bile bakmamıştı.
"Ne halt ediyorsun burada?"
Durduğum zaman Aran da benim gibi durdu ama benim yaptığım gibi başını çevirip bakmadı. Gözleri benim üzerimdeydi. Onu incelemeyi keserek önümüzde duran ve her an üstüme atlayacakmış gibi görünen Sena'ya baktım.
"Ben sana burada ne halt yediğini soruyor muyum Sena?"
Öfkesinin yerini afallama aldı. Gözlerini açıp kapatarak, "Burası benim şirketim-" deyince sırıtarak, "Tam da bunun için buradayım." Ellerimle şirketin içini gösterdim.
"Bu şirketi senden de ailenden de alacağım."
Bağırarak konuşmaya başladı ama önüme dönerek yürümeye başladım. Ona yeterince katlandığımı düşünüyorum, aynı zamanda gözü her Aran'a kaydığında şirketten çok gözlerini almak istiyordum ellerinden.
"Sana zarar verebilirdi, onunla tek kalmamalıydın."
Daldığım düşüncelerimin arasından çıkışa gitmeye çalışırken Aran sakinliğinin altına biriktirdiği öfkesini açığa çıkarttı. Birkaç metre arkamızdan gelen Kenan beye bakmamak için kendimi tuttum, ona her şeyi anlatmıştı. Aslında zaten bunu söylediği için geldiğini fark ettim. Beni yalnız bırakmamak için...
"Hayır, bana zarar veremez."
Aran elinin içinde duran elimi daha sıkı kavradı.
"Onları hafife alıyorsun Şura, ellerinde ki her şeyi almakla tehdit ediyorsun ve onlar senden nefret ediyor."
Aran'ın öfkeyle yanan gözlerine baktım, bir anda hislerimin benden gittiğini hissettim. Konuşan kişi ben değildim de bambaşka biriydi sanki.
"Aran, asıl sen beni hafife alıyorsun."
Söylediklerime karşı kaşlarını çattı, yürümemize ve el ele olmamıza rağmen beni baştan aşağıya süzdü.
"Bunu görebiliyorum."
"Şura?"
Yüz yüzeyken arkamdan işittiğim sese benden önce baktı, başımı çevirip seslenen kişiye baktım. Kutay'ı görür görmez Aran'ın yüzünün gölgelendiğini gördüm. Kutay elinde tuttuğu çantamla bize doğru gelirken elimde ki el daha da sıkılaştı.
"Bunu unuttun."
Çantamı uzattı bana doğru ama ben almadan önce Aran uzanıp çantamı aldı ondan. Çantamı bana verdiğinde ikimizde o yokmuş gibi yürümeye devam ettik, çantamı unuttuğum için kendimi sorgulasam da Kutay'ın getirmesine şaşırmıştım. Görünüşe göre Aran da daha çok sinirlenmişti.
"Bin."
Önüne geldiğimiz arabayı görmüş olmama rağmen konuşmadan durmamıştı, elimi bıraktı ve şoför koltuğuna doğru gitti. Onu izlerken o arabaya binmeden önce arkama doğru, şirkete bakıyordu. Baktığı kişinin kim olduğunu görmek için baktığımda Aran bir kez daha uyararak, "Bin." dedi. Kutay ikimizi izliyordu. Kaşlarımı çatarak öfkeli yüzüne baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞER
Teen Fiction• Hiç kimse göründüğü gibi değil. Hiç kimse masum değil. Hiç kimse iyi değil. Hiç kimse. • Yetişkin içerik içerir, rahatsız olanlar okumasın.