Günler böyle geçiyor, Adya eğitim alıyor, tarla işlerine, odun taşımaya, at tımarına kısaca her şeye koşuyordu. Dışarıda savaş sürerken kimi zaman Caspana'nın dışına yolları düştüğünde kağnılar dolusu cesedin ve ceset olmayan giden askeri birliklerin geçtiklerini görüyorlardı.
"Adya, gidelim artık." diye fısıldadı Misida. Yolun kenarında az önce geçen askeri konvoya bakakalmış Adya'nın dikkatini çekmek için elini prensesin omzuna koymuştu.
Çekik gözlerinde halden anlayan bir bakış vardı. Artık prensesten o kadar nefret etmiyordu. Birlikte kaldıkları süre birbirlerini sevmeye yetmese de anlamaya yetmişti.
"Canım acıyor." Adya yaş dolu yanaklarını çalışmak nasır tutmuş elinin tersiyle sildi. "Hiçbir şey yapamıyoruz." Sesi titriyordu.
"Yapacağız." diye teselli etti Misida. Elindeki yüzüklerin taşları içe baktığı için Adya'nın omzuna batıyordu. "Şu lanetten bir kurtul, sonra onların ağzına sıçacağız."
Adya, buna inanmak istiyordu, başını çevirip acı acı gülümsedi. "Umarım."
Büyü hâlâ üzerindeydi. Gretalina az kaldığı söylemişti, kadın her gece onu kumsala götürüp o ritüeli yapmaktan, onu gizlemekten ve akıl hocalığı yapıp tavsiye vermekten yavaş yavaş güçsüz düşmeye başlamıştı. Kadına Adya defalarca İlk Yaratılanları sordu ancak kadının yaşlanan hafızası yeterince iyi değildi. Bahsettiği şeyi bir zamanlar duymuş olsa da artık hatırlamıyordu.
Adya'nın sabrını taşıran olay ise sonbaharın yağmurlu bir gününde gerçekleşti. Yüzünün yarısı yanmış, küçük, uzun siyah saçlı bir kız çocuğunu yolda kendinden bihaber, afallamış haliyle oradan oraya dolaşırken bulmuşlardı. Adya, Bursha ile ormana ava gitmişti ve dönüşte yağmurdan sırılsıklam olmuş ufaklığı görünce koşarak yanına gitmişlerdi.
Kızı eve getirdiler, onunla ilgilendiler. O ailesini savaşta kaybetmiş, ailesiyle birlikte neredeyse ölmek üzere olan çaresiz, küçücük bir kızdı. O kadar masum ve korkmuş bakıyordu ki!
Artık dayanamayacağını fark etti Adya. Kalbinde yükselen öfke, Valerian'ın atan kalbini yerinden çıkarmadan durmayacaktı. O mektubunda yazdığı vahşilikleri gerçekleştirirken oturup günleri saymaktan çok sıkılmıştı. Harekete geçmek zorundaydı.
Gretalina ile konuştu. Onu uzaktan gizlemeye devam edip edemeyeceğini, artık yola çıkması gerektiğini söyledi kızı buldukları gece. Oval pencerenin dışarısında deniz uzanıyor, karanlığı gökte çakan yıldırımlar bozuyordu.
"Üzgünüm efendim." diye cevapladı Gretalina. "Yakın olmamız gerekir, şu an bile böyle güçlü bir büyüye kalkan olmak çok zor. Onu bozmanın zor olduğu gibi."
Adya o gece uyuyamadı. Terasa çıkmış, işlemeli sütuna yaslanarak karanlığın içerisinde ara ara çakan şimşeklere bakıyor, gözleri bazen solunda, uzakta kalan sessiz limanı buluyordu. Yağmur delicesine yağarken bir rüzgâr esti ve Adya'nın artık uzayan saçları birbirine girdi. Titremişti.
İçinden geçirdiği şey yüzünden titremişti. Kıtlık ha! Varsın kıtlık çıksın diye düşündü şu an düşmanın elinde can çekişen ülke zaten ölüyordu, o halde neden hâlâ üç yemine bağlı kalmaya devam edecekti?
Atalarının sahip olduğu o güçlere muhtaçtı! Sikerler Gaia'yı diye düşündü. Onunla sonra uğraşırdı, şu an bu savaş her şeyden önce geliyordu.
Diğer gün Adya karar verdiği şey yüzünden o kadar gergindi ki kendini ormanda boş boş dolaşırken buldu. Bir şey arıyordu. Ona yardımcı olacak bir mucize...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mevsim Krallıkları Kitap 1 Kan Bağı
Fantasy(Tamamlandı) Lishey topraklarındasınız, hoş gelmediniz çünkü savaş kapıda. Krallık bekası adına verebileceğiniz her şeyi verin. Paranızı, gururunuzu hatta kanınızı. Düşman içeride de olabilir dışarıda da, hatta geçmişte ve gelecekte de. Siz bilmes...